II Dünya Harbi
sırasında 24 Aralık 1941 tarihinde bir Hollanda denizaltısı (Hr. Ms.
K-XVI veya K-16) Güney Çin Denizi’nde Borneo Adası yakınında bir
Japon muhribini (Sagiri) batırdı. 121 Japon denizcisi öldü, 120’si
de kurtuldu. Ertesi gün, yani Noel günü aynı bölgede K-16 da bir
Japon denizaltısı (I-166) tarafından torpido isabeti ile batırıldı.
Bottaki 36 kişinin tamamı öldü. Hayatını kaybedenlerden biri de
denizaltının makine subayı Wilem Blomdu. Blom öldüğünde 25
yaşındaydı. 21 yaşındaki eşi Elvia ile evleneli henüz üç ay olmuştu.
13 Aralık 1941’de Java adasındaki Surabaya Port’tan gemisi seyre
çıkarken eşi kendisine bir bebek beklediğini söylemişti. Bunun
üzerine o da “Şimdi ben ebediyete kadar yaşayacağım “ diye cevap
vermişti. Babasının ölümünden yedi ay sonra Katja dünyaya geldi.
Sonradan anladım ki benim 23 Mayıs 2010 akşamı kokteylde eşiyle
birlikte tanıştığım bayan işte bu Katja idi. Fotoğraflar hariç
Katja’nın babasına ait tek hatırası annesi ile babasının Java’daki
düğününde çekilmiş bir filmdi. Filmde mutluluktan uçan babası
gülüyor, gelini öpüyor, düğüne katılanları sevgi ve saygıyla
selamlıyordu. Katja büyürken bu filmi defalarca seyretti.
Katja ve annesi
Katja'nın babası Wilem Blom
17 Temmuz 1944
sabahı Penang ile Singapur arasındaki Malakka Boğazında (Strait of
Malacca) karakol görevindeki İngiliz denizaltısı HMS Telemacus
boğazdaki yoğun trafik içinde satıhta yüksek süratle seyreden bir
Japon denizaltısını teşhis etti. Periskop umkunda 320 kadem
boyundaki hedefine 12 dakikalık bir yaklaşma safhasından sonra,
hedef takriben ¾ mil mesafeye gelince; komutan Yb. (Cdr.) William
King torpidoların ateşlenmesi emrini verme hazırlığındaydı. İşte
benim kongre sırasında fotoğrafını gördüğüm halen dünyanın hayattaki
en yaşlı denizaltı komutanı olan King. İngiliz denizaltı kahramanı
King 1958’de yayınladığı harp hatıralarını yazdığı “The Stick and
the Stars” adlı kitabında anlattığına göre; Neticede hedefe dört
saniyelik aralıklarla altılı bir torpido salvosu gönderdi. İlk
torpidonun atılışından yaklaşık 1,5 dakika sonra bir patlama sesi
işitildi. Sonradan I-166 olduğu öğrenilen Japon denizaltısına sadece
bir torpido isabet etmişti. Köprü üstündeki beş kişi patlamanın
etkisiyle denize savrulmuşlardı. Toplam 10 kişi köpek balığı
tehlikesi olan sularda yedi saat yüzerek kurtuldu. 88 kişi
denizaltıda hayatlarını kaybetti. Ölenler arasında I-166’nın baş
çarkçısı 38 yaşındaki Tsuruichi Tsurukame de vardı.
King'in kitabı
Akira'nın babası Tsuruichi Tsurukame
Tsurukame’nin iki
çocuk annesi eşi Tami Japon İmparatorluk Bahriyesinden kocasının
ölümünü bildiren bir satırlık bir mesaj aldı. Her ne kadar eşinin
yanlış olarak 22 Haziran’da öldüğü yazılmışsa da bahriye “onurlu bir
ölüm” olduğunu belirtiyordu. Tsurukame’nin geride bıraktığı
çocukları, kızı Yashiko ile üç yaşındaki oğlu Akira idi. Yani daha
önce belirttiğim gibi, benim Netenya’da tanıştığım Akira veya
dostlarının kendisini çağırdığı şekliyle Aki. Akira 12 yaşında iken
annesi yeniden evlendi. 15 yaşında yatılı okula gönderildi. 1966’da
bir Japon firması tarafından iki yıllık bir görevle ABD’ne
gönderildiyse de bir daha Japonya’ya geri dönmedi. 1967 yılında da
annesi öldü. 1971’de Kay ile evlendi ve ertesi yıl Lomita/Kaliforniya’ya
yerleşerek eşiyle birlikte kendi işlerini kurdular. Farklı
ülkelerden ve kültürlerden insanlar arasındaki ilişkileri
geliştirmek maksadıyla kurulmuş olan Torrance Kardeş Şehir
Derneği’nde de faal üye oldular.
Akira babası, annesi ve kız kardeşi
ile
Akira Tsurukame
Akira ve Kay
Katja büyüyüp
evlendikten sonra, babasının batan denizaltısını Güney Çin
Denizi’nde araştırma duygusu içinde canlandı. İki arkadaşı, Hans
Besancon ve Henk Bussemaker da araştırmalar için devamlı olarak
kendisini teşvik ediyorlardı. Her ikisi de babalarını II Dünya
Harbi’nde denizaltılarının batması sonucu kaybetmişlerdi. Hans’ın
babası K-17 denizaltısının, Henk’in babası da O-16 denizaltısının
komutanlarıydılar. Her iki denizaltı da Güney Çin Denizi’nde
Japonların döktüğü mayınlara çarparak batmışlardı. K-17, 21 Aralık
1941’de, O-16 da 15 Aralık 1941’de. Hans K-17’yi Mayıs 1982’de
araştırmış ve enkazını bulmuştu. Henk de kardeşi ve Hans ile Ekim
1995’te yaptığı bir araştırma seferi sonucunda babasının
denizaltısına ulaşmıştı. 2003 yılında Mayıs’ın 9’undan 20’sine kadar
Borneo adası yakınında Katja ve bir dalış timi K-16’yı bulmak için
çok uğraştılarsa da başarılı olamadılar. Bu araştırma seyahatine
Katja kızları Clarire ve Jessica’yı da getirmişti. Üçü de daliş
çalışmalarına iştirak ettiler. 2004’te Katja yeni bir teşebbüste
daha bulundu. Fakat bu sefer de 21-28 Haziran arasında yapılan
araştırmalarda babasının denizaltısının yerini tespit etmekte
başarılı olamadı.
Akira da hem babası
hakkında daha çok bilgi edinmek hem de I-166’nın yerini bulmak için
çalışıyordu. Kendisine babasının bazı fotoğrafları ile vasiyetnamesi
kalmıştı. Çocukluğunda annesinden öğrenebildikleri çok sınırlıydı.
Zaten 12 yaşındayken annesi yeniden evlendiğinden ilk eşi hakkında
pek konuşmazdı. Japonya savaşta yenildiğinden ve bahriyesi de
lağvedildiğinden ailelerin harpte ölen aile fertleri hakkında bilgi
edinme şansı pek azdı. Akira ve eşi 2003 yılında Torrance ve
Japonya’da Tokyo yakınındaki Kashiwa’nın kardeş şehir olmalarının
30. yıldönümünü kutlamak üzere gelen Japon delegasyonundan bir çifti
evlerine davet etmişlerdi. Evde deniz subayı üniforması ile
Akira’nın babasının eşi ve çocukları ile çekilmiş fotoğrafı Japon
Bahriyesi’nden emekli olan Susumu Hirakawa’nın dikkatini çekti ve
bilgi istedi. Akira kendisi de bilemediği için babasının askeri
yaşamı ve denizaltısı hakkında fazla bir şey söyleyemedi. Aradan
birkaç ay geçtikten sonra Hirakawa’dan I-166 hakkında Japon
Bahriyesi Kütüphanesi’nden elde edilmiş bilgileri içeren bir paket
aldı. Yeni bilgiler Akira’nın öğrenme arzusunu daha da arttırmıştı.
2003 Eylül’ünde Japonya’da Hirakawa’yı ziyaret ederek onun tanıdığı
Japon denizaltıları hakkında uzman bir tarihçi olan Kazuo Ueda ile
araştırmalara giriştiler. Bu meyanda Sağlık, Sosyal Yardım ve İşçi
Bakanlığına giderek babasının askeri kayıtlarını araştırdılar. Diğer
taraftan, savaşta batan denizaltıların personeli için yapılmış bir
anıt ve I-166 dahil savaşa katılan diğer denizaltıların kayıtlarının
toplandığı bir araştırma kütüphanesi bulunan bir tapınağı ziyaret
ederek, bazen birbirini nakzeden kayıtları incelemenin sonunda
I-166’nın bulunabileceği en doğru mevki olduğuna inandıkları bir
noktayı tesbit ettiler. Bu arada Kazuo Plymouth’daki İngiltere
Kraliyet Denizaltı Müzesi ile Telemachus hakkında bilgi edinmek için
temasa geçti. Telemachus harpten sağlam çıkmış ve İngiliz
bahriyesinde hizmetine devam etmişti. Sonunda 28 Ağustos 1961’de
Charlestown’da hurdaya çıkarıldı. Kazuo’ya King’in hatıralarının
I-166’nın batırılışını anlatan bölümü yollandı.
Akira hatıraları
alınca gece üçe kadar tekrar tekrar beş defa okuduğunu belirterek
“Kendimi sanki bir film seyrediyormuşum gibi hissettim. Bir
kızgınlık hissetmedim. Bir nefret hissetmedim. Komutan King’in
cesaret ve liderliğini takdir ettim. Babamı biraz onun yerinde
hissettim.” diyor.
Akira ve eşi
Malezya’ya uçup bir İngiliz centilmeni olan Malezya’daki Kraliyet
Selangor Yat Kulübü’nün menejerinin yardımıyla bir bot kiralayarak
13 Ekim 2003’te yaklaşık iki saatlik bir seyir sonunda I-166’nın
battığına inanılan noktaya ulaştılar. I-166’da ölen 88 denizaltıcıyı
saygıyla anarken denize kırmızı begonviller bıraktılar. Akira yat
kulübüne geri döndüğünde güneş Malakka boğazında kırmızı ve altın
renkler içinde muhteşem bir günbatımı oluşturarak batıyordu. Akira
bu atmosfer içinde yaşadıklarından çok duygulanmıştı. Adeta mucizevi
bir şekilde babası ile 59 yıl sonra birleştiğini ve babasının sesini
duyduğunu hissediyordu. Bu derin duygular içinde iken babasının
denizaltısının batırdığı denizaltıda ölenlere de gerekli saygıyı
göstermesi gerektiğini düşündü. I-166’nın kayıtlarını incelerken
K-16’yı batırdığını öğrenmişti.
Akira ve Kay
Hollanda’ya giderek gerekli izinleri aldıktan sonra 11 Kasım 2003’te
Den Halder’deki Hollanda deniz üssü içinde bulunan denizaltı anıtını
ziyaret ettiler. Akira 62 yıl önce K-16’da hayatını kaybeden 38
denizaltıcının anısına bir buket sundu. Akira’nın bu jestini bahriye
kanalıyla öğrenen Katja iki gün sonra Akira’ya bir e-posta
göndererek tanışma isteğini bildirdi. 14 Kasım’da Katja, Akira ve
Kay’ı Amsterdam’dan trenle yarım saat mesafedeki Castricum’daki
evine davet etti. Tsurakameler Katja’nın evine gittiğinde tarihi bir
buluşma gerçekleşmiş oluyordu. Akira’nın babasının denizaltısının
Kaja’nın babasının denizaltısını batırdığını her ikisi de biliyor
olmasına rağmen batırılan denizaltılarında hayatlarını kaybeden bu
iki denizaltıcının çocuklarının buluşmaları, birbirlerini tanıyıp
benimsemeleri ve günümüze kadar devam eden harika bir dostluk
kurmaları muhakkak ki olağan üstü bir olaydır. Bu buluşmaya Katja,
Hans Besancon ve eşini de davet etmişti.
Akira K-16'da ölenler anısına buket
sunuyor.
Akira I-166’da ölen
babası hariç 87 denizaltıcının ailelerine de ulaşmak istiyordu. Bu
maksatla Mart ve Nisan 2004’te Akira Japonya’da Hirakawa ve Ueda’yı
bir kere daha ziyaret etti. O zamana kadar bu iki dostu babasını
tanıyan bazı yaşlı eski bahriyelilerle tanışmışlardı. Japonya’nın
yenilmesi sonucu harp sonrasında toplumda antimilitarist
cereyanların kabarması Japon askerlerinin harp zamanı kayıtlarının
elde edilmesini çok güçleştirmişti. Dostlarının da yardımıyla Akira
ve eşi gazeteleri ve televizyon kanallarını da kullanarak bir aylık
bir çalışma sonunda 23 aile ile temas kurmayı başardılar. Bunların
pek çoğu aile büyüklerinin ölümüyle ilgili hemen hemen hiçbir şey
bilmiyorlardı.
Bu Japonya seyahati
sırasında Akira Tokyo’da iken bir İngiliz Baronu olan Sir Peter
Anson ile tanıştı. Kendisi eski bir bahriye subayı olup Gemisi HMS
Exeter 1 Mart 1942’de Japonlar tarafından batırılınca esir düşmüş ve
harp sonuna kadar Surabaya’daki esir kampında kalmıştı. Sir Anson 14
Mart 2004’te Akira ile tanıştığında Londra’daki bir organizasyon
olan Agope Network tarafından tertiplenen barışma ve dostluk
gezisinde idi. Akira, Sir Anson’dan Telemachus’a ait herhangi bir
kayıt bulanması hususunda yardımcı olmasını rica etti. 28 Nisan’da
Sir Anson’un yolladığı bir e-postada Telemachus’un o zamanki
komutanının ismi (William King) ile halen hayatta ve 94 yaşında olup
batı İrlanda’da yaşadığı bildiriliyordu. Bu haber üzerine Akira
hemen King’e bir mektup yazarak tanışmak istediğini bildirdi. King
Orenmore’da 15. yüzyıldan kalma bir İrlanda şatosunda oturuyordu.
King’in tanışma talebini kabülü üzerine, Akira eşi ve oğlu Andre ile
birlikte 20 Mayıs 2004’te Oranmore şatosunda King’i ziyaret ettiler.
Katja da Amsterdam’dan geldi. Her ne kadar K-16 ile Telemachus’un
birbirleriyle doğrudan bir ilişkileri yoksa da, Katja yine de
Telemachus’un I-166 ile çatışması nedeniyle K-16’nın Telemachus’la
bağlantılı olduğunu düşünüyordu. Katja keza kendisinin önceki yıl
Akira ile buluşmalarının candan ve dostluk içinde geçtiği gibi, iki
eski düşman ailenin bu ilk karşılaşmalarının da herhangi bir
münakaşa veya tatsızlık yaşanmadan cereyan etmesi için Akira’ya
yardım etmek amacıyla bu buluşmaya katılmıştı. Böylece; babası
batırılan denizaltısında ölen bir denizaltıcı kızı, bu denizaltıyı
batıran denizaltının başçarkçısının oğlu ve bu başçarkçının
denizaltısını batıran danizaltının komutanı, eski kin ve
düşmanlıkları tarihe gömerek birbirlerine iyi niyet ve samimi
dostluk bağlarıyla bağlanıyorlardı. Akira bu buluşma için “Mucize
bir karşılaşma idi. Biz konuştuk, yedik, içtik, güldük ve ağladık.
Üç aile bir aile olduk” diyor. Üç aile çocuklarını da, yani üçüncü
nesli de getirerek tekrar Oranmore şatosunda buluşmaya karar verdi.
Katja, King ve Akira
Akira, I-166’nın
denizin derinliklerine ebediyen dalışının 60. Yıldönümü olan 17
Temmuz 2004’te yapılacak ilk anma töreni için tekrar Japonya’ya
gitti. Ölenlerin ailelerinden 10 kişiden daha az bir katılım
olacağını düşünürken 30 kişinin törene geldiğini görerek çok mutlu
oldu.
Akira Japon Denizaltı Anıtında
Aynı yılın
Ağustos’unda Oranmore şatosuna Katja üç çocuğu (Clarie, Jessica,
Patrick), Akira ve Kay da çocukları Andre ile geldiler. King’in de
kızı (Leonie) ve torunu (Heather) şatodaydı. King II Dünya Harbinin
ilk neslini, Katja, Akira, Kay, Leonie ikinci neslini, Clarie,
Jessica, Patrick, Andre ve Heater de üçüncü neslini temsil
ediyorlardı. Bu üç aileden üç nesil bir arada unutulmaz üç gece dört
gün geçirdiler. Bu buluşmanın anısına, dostluk ve barışı temsil
etmek üzere, King’in şatosunun bahçesine hep beraber bir elma ağacı
diktiler.
I-166 Anıtı'nın yanına kiraz ağacı
dikilmesi Kiraz ağacının dalına takılan yazı
Japon denizaltı anıtı
Mr. Isao Takamuku
Üç aile Nisan
2005’te bu sefer Japonya’ya bir seyahat yaptılar. Katja ve eşi Ben
Hollanda’dan, Leonie ve Heather İrlanda’dan, Akira, Kay ve Andre de
ABD’den geldiler. King doktorunun ileri yaşı nedeniyle bu uzun
seyahata çıkmamasını tavsiye ettiğinden, çok istemesine rağmen
onlara katılamadı. 12 günlük gezi Tokyo, Nagasaki, Sasebo, Kagoshima
ve Kyoto’yu kapsıyordu. Sasebo’da I-166 anıtına gittiler. Bir çok
I-166 ailesi de geldi. I-166’da ölenler saygıyla anıldı. Katja ve
Leonie Akira’nın daha önceki araştırma gezilerinde bulup ortaya
çıkardığı I-166’nın aile fertleriyle tanışma fırsatı buldular.
Gelenler arasında I-166’dan sağ kurtulan 83 yaşındaki Isao Takumaku
da vardı. Denizaltısının batırılışını anlattı ve onu batıran
denizaltının komutanının kızı olan Leonie ile selamlaşarak el
sıkıştı. Komutan King’in bahçesine dikilen elma ağacının bir
yansıması olarak, törene katılanlar hep birlikte dostluk, karşılıklı
iyi niyet ve ebedi dünya sulhü için I-166 anıtının yanıbaşına bir
kiraz ağacı diktiler.
Akira Temmuz 2005’te
I-166’nın ailelerini bu günkü Malezya sularında I-166’nın battığı
yere götürdü. 61 yıldır ilk defa bu insanlar kaybettikleri aile
fertlerinin ebedi uykuya daldıkları yeri gördüler. Şimdi onlar
denizin maviliğinde kaybolmuş bu denizaltıcıların ölmeden önce
kokladıkları aynı denizin kokusunu duyuyor, aynı rüzgarı yüzlerinde,
saçlarının arasında hissediyorlardı.
I-166'da ölenlerin yakınlarının denizaltının battığı yeri ziyareti
Temmuz 2006’da
Hollanda Bahriyesi’nde denizaltıların hizmete girmesinin 100.
yıldönümü çeşitli etkinliklerle kutlandı. Bunlardan birisi de Deniz
Harp Okulu’nun bahçesine anı ağacı dikme töreni idi. Hollanda
Bahriyesi İrlanda’dan King’i İngiliz Telemachus’u temsilen, ABD’den
Akira ve Kay’ı Japon I-166’yı temsilen ve Katja’yı Hallandalı
K-16’yı temsilen davet etti. Hans ve Henk de keza eski başbakan Piet
de Jong ile birlikte davet edildiler. Jong Hollanda denizaltısı
O-24’ün II Dünya Harbindeki komutanıydı ve King’i de tanıyordu.
Törenle barışın ve dostluğun sembolü olarak okul bahçesine bir armut
ağacı dikildi.
Akira ve Kay tören
ve etkinliklerden sonra 96 yaşına gelmiş olan King’e Hollanda’dan
Oranmore şatosuna dönüşte refakat ettiler ve şatoda misafir oldular.
Şatoya geldiklerinde tarih 17 Temmuz 2006 idi. Yani King’in I-166’yı
batırışının 62.yıldönümü. King, Akira ve Kay derin bir sessizlik
içinde ve hüzünle I-166’yı saygıyla andılar. King sevdiği bir beyaz
şarap açtı. Dostlarına ikram ederken şarap şişesinin mantarına da
”BARIŞ, SEVGİ, AFFETME” (Peace, Love, Forgivness) yazdı, üstüne de
günün tarihini attı. Üç denizaltının komutanlığı dahil 15 yıl
denizaltıcılık yapmış, Almanlara karşı Kuzey Denizi’nde, İtalyanlara
karşı Akdeniz’de ve Japonlara karşı da Pasifik’te savaşmıştı. Harbin
benliğinde yarattığı psikolojik tahribattan kurtulmak için 1968’de
58 yaşında iken tek başına kendi yatıyla dünya turuna çıkmış,
denizlerde beş yıl dolaştıktan sonra, 1973’te yeniden hayat bulmuş
ve mutlu bir insan olarak evine geri dönmüştü. Engin denizlerle baş
başa kalınca aralarında Tevrat, İncil, Kuran ve Budist öğretisi olan
bir çok dini kitap okumuş ve sonunda şu sonuca varmıştı: Bütün bu
büyük dinler aynı üç temel fikri öğretiyor ki onlar “BARIŞ, SEVGİ,
AFFETME”dir. 23 Haziran 2010’da 100 yaşını kutlayan, dünyanın
yaşayan en yaşlı denizaltı komutanı, bu üç değerli öğretiye biz
insanların uyup uymayacağımızı soruyordu.
Şarap şişesinin mantarına
yazılanlar Akira ve King
Akira’nın art
niyetsiz insan sevgisine ve barışa adanmış bitmez, tükenmez
gayretlerinin yarattığı ve daha şimdiden üç nesli kavrayan bu
uluslararası dostluk ve kaynaşma; muhakkak ki İrlanda, Japonya ve
Hollanda’da dikilen barış ve sevgi ağaçları büyüdükçe yeni nesillere
ulaşacak, daha da artarak ve güçlenerek sürüp gidecektir.
Barış ve dostluk için üç fidan