78 yıldır cevabı aranan soru... Refah'ı kim batırdı
Emekli Deniz Kurmay Albay Bora Serdar yazdı...
23.06.2019 01:19
1939’dan 1945’e kadar dünyayı yakıp yıkan II. Dünya
Savaşı’nın kapımıza dayandığı yıllardı. Türkiye
Cumhuriyeti olası bir savaşın dışında kalarak toprak
bütünlüğünü korumayı amaçlayan bir dış politika
izliyor ancak, savaşa girme ihtimalini de göz ardı
etmiyordu.
Yurt savunmasını güçlendirmek ve ordunun eksiklerini
gidermek üzere 11 Mayıs 1939’da İngiltere’yle, 23
Haziran 1939’da da Fransa’yla “Karşılıklı Yardım
Antlaşması” imzalandı. İngiltere ile yapılan bu
anlaşmanın öncesinde, 14 Nisan 1939 tarihinde Amiral
Sait Halman’ın önerisiyle Büyük Millet Meclisi deniz
kuvvetleri için 2,5 milyon liralık olağanüstü bir bütçe
çıkardı. Buna paralel olarak İngiltere’den de 6 milyon
Sterlinlik kredi sağlandı. Bu çerçevede İngiltere’ye 4
denizaltı gemisi, 4 muhrip ve 2 mayın dökücü gemi
siparişi verildi. (Bir başka kaynakta 4 denizaltı, 4
muhrip, 12 çıkarma gemisi ve 4 uçak filosu sipariş
edildiği ifade edilmektedir.)
Yapılan anlaşma çerçevesinde İngiltere’ye “Reis
Sınıfı” olarak sipariş edilen dört denizaltı gemisinden
üç tanesi Oruçreis, Muratreis ve Burakreis 24 Mayıs 1939
tarihinde kızağa kondu. Bu denizaltı gemilerinin
Cumhuriyet Donanması envanterine girmesiyle birlikte
azami dalış umkumuz
20 metre daha artarak 100 metreye ulaşacaktı. Bu imkân
ve kabiliyet sürpriz özelliği olan denizaltılarımıza o
dönemde büyük bir avantaj sağlayacaktı.
Denizaltılarımızın kızağa konulmasının üzerinden henüz
bir hafta geçmişti ki Almanya’nın 1 Eylül 1939’da
Polonya’yı işgal etmesiyle II. Dünya Savaşı patlak
verdi. Polonya’nın toprak bütünlüğünü garanti eden
İngiltere ve Fransa da 3 Eylül 1939’da Almanya’ya savaş
ilân etti. 23 Ağustos 1939’da Almanya ile Saldırmazlık
Paktı ile bir ortaklık kuran SSCB müttefiklere savaş
ilân etmese de 17 Ekim 1939’da Polonya’nın doğu kısmına
saldırarak savaşa dâhil oldu.
Dördüncü denizaltı gemimiz Uluçalireis ise İngiltere
savaşa girdikten iki ay sonra 30 Ekim 1939 tarihinde
kızağa konulabildi. Yapılan anlaşma gereği inşa
süreçleri tamamlanan denizaltı gemileri Türk mürettebatı
tarafından Türkiye’ye getirilecekti.
İtalya’nın 10 Mayıs 1940’ta savaşa katılmasıyla
birlikte, her ne kadar İngiltere Malta ve
Cebelitârık’taki donanma üssünün kontrolünü elinde
tutuyorsa da Akdeniz neredeyse Alman-İtalyan gölü haline
geldi.
KRİTİK BİR DÖNEMDE...
İngiltere II. Dünya Savaşı’na girdikten sonra yaşanan bu
gelişmeler üzerine inşa sürecini tamamladığı Türkiye’ye
ait gemileri teslim etmek istemedi. Aslında bu durum
bizim için hiç de yabancı değildi.
I. Dünya Savaşından önce parası ödendiği halde Sultan
Osman ve Reşadiye gemilerine 1914’de el koyan yine onlar
değil miydi?
Yaklaşık 14 ayda inşası tamamlanan Oruçreis 19 Temmuz
1940’da, Muratreis ise bir gün sonra denize indirildi.
Denizaltıları ve destroyerleri tecrübe etmek amacıyla
sekiz kişilik bir Türk kafilesi o tarihlerde
İngiltere’deydi.
1940’ta İtalya’nın Yunanistan’a saldırması, Almanya’nın
ise Macaristan ve Romanya’yı işgal etmesi, 1941’de
Balkanlar’ın doğrudan ya da dolaylı olarak Almanya’nın
etkisi altına girmesi doğal olarak Türkiye’yi,
İngiltere’yi ve SSCB’yi endişeye sürükledi.
1941 yılı başında Ankara’daki İngiliz Büyükelçisi,
Sir Hugessen, Almanlarla görüşmeleri devam eden
Saldırmazlık Antlaşması’nı imzalamamamız durumunda
denizaltılarımızın verileceğini, dört uçak filosunun da
hediye edileceğini bildiriyordu. SSCB, 25 Mart 1941
tarihinde Türk Hükümetine başvurarak 1925
tarihli “Tarafsızlık ve Saldırmazlık Paktı”nın geçerli
olduğunu söyledi. Bu arada İngiltere ve ABD Dışişlerinin
arka arkaya vermiş oldukları notalar sonucu Türkiye
Almanya’ya yaptığı krom sevkiyatını 21 Nisan 1941’de
durdurdu.
İngiltere, kritik bir döneme girdiğimiz Haziran
1941’de, üstüne üstlük Almanya ile Saldırmazlık
Paktı’nın imzalanması aşamasına geldiğimiz bir süreçte,
Ankara Büyükelçisi Sir Hugessen aracılığıyla Türkiye’ye
haber göndererek, “Reis” sınıfı denizaltıların teslimine
hazır olduğunu, teslim alınması için bir ekibin
gönderilmesini talep etti. İngiltere’nin fikrini
değiştirmesi tarafımızdan tam olarak anlaşılmasa da
anlamlı olarak değerlendirildi. Program bile hazırdı.
Denizaltıları teslim alacak mürettebatın en geç 25
Haziran 1941 günü Mısır’ın Port Said Limanı’nda olması
isteniyordu. Limanda beklemekte olan meşhur Quenn Mary
transatlantiğinin koruması altında, konvoy gemileri ile
birlikte Ümit Burnu’nu dolanarak İngiltere’ye
gidilecekti. (Başka bir kaynakta kafilenin Mısır’da
İngiliz askerleriyle buluşup önce uçakla Gine körfezine
oradan da İngiltere’ye gideceği ifade edilmektedir.)
Bu güzel haber üzerine Denizaltı Filosu Komutanlığı dört
denizaltımızı da İngiltere’den teslim alarak Türkiye’ye
getirecek personeli belirledi. Türk donanmasının en
seçkin denizcileri sicillerine bakılarak seçildi. Kafile
başkanı olarak da II. Denizaltı Filotilla Komodoru
Güverte Yarbay Zeki Işın tefrik edildi.
Bu arada uzun süredir staj yapmak için İngiltere’ye
gitmeyi bekleyen, başlarında bir hava subayı olmak
üzere, 16’sı Kara Harp Okulu’nu üstün derece ile
bitirdikleri için İngiltere’de pilot olarak
yetiştirilmesine karar verilen topçu, piyade, süvari,
istihkâm ve diğer sınıflardan mezun yeni asteğmenlerden
oluşan toplam 21 havacı personel de bu kafileye dâhil
edildi.
İngiltere’nin Ankara Büyükelçiliği seyahat edecek Türk
personeline vizeyi 14 Haziran günü verdi.
Ancak, bugün de olduğu gibi, o günlerde Akdeniz âdete
bir güç gösteri merkeziydi. II. Dünya Savaşı’na katılan
ülkelerin denizaltıları Akdeniz’de cirit atıyor,
birbirlerinin gemilerini batırıyordu. Bu durum
Akdeniz’deki güvensizliği 1941 yılında zirveye taşıdı.
Mısır’ın Port Said Limanı’na gidebilmek için bu cehennem
sahasından emniyetli bir şekilde geçmek gerekiyordu.
REFAH ADI VERİLDİ
Bölgedeki denizaltıların dikkatini çekmemek üzere söz
konusu yolculuğun bir ticaret gemisiyle yapılmasına
karar verildi. Milli Müdafaa Vekâleti Saffet Arıkan,
Deniz Askeri Nakliyat Genel Komutanlığını bu maksatla
görevlendirdi ve askeri kafilenin Mısır’a götürülmesi
için Ulaştırma Vekâleti Cevdet Kerim İncedayı’dan bir
gemi kiralamasını istedi. Ulaştırma Bakanlığı bu görev
için yaşlı ve köhne bir gemi olan Türk bandıralı Refah
Şilebi’ni kiraladı. Zaten o dönemde Türkiye’de pek de
modern bir gemi yoktu.
Refah Şilebi 1901 yılında İngiltere’de Sunderland’da
inşa edilen, 102 metre boyunda, 15 metre eninde, saatte
8,5 mil hız yapabilen ve telsizi 150 mil mesafeye kadar
mesaj verebilen bir gemiydi. Gemide yalnızca 24’er
kişilik 2 filika vardı ve yolcu taşımaya pek elverişli
değildi. 1931 yılında, Perseveranze isimli bu şilep,
Barzilay-Banjamen Vapur Kumpanyası tarafından satın
alındı ve Refah adı verildi.
Tarih 16 Haziran 1941 Pazartesi gününü gösterdiğinde,
Refah Şilebi gizlice İstanbul’dan yola çıkarak Mersin’e
doğru intikale geçmişti bile.
Refah Şilebi intikal halinde iken 18 Haziran 1941
Çarşamba günü Türk-Alman Saldırmazlık Antlaşması’nı
imzalayan Türkiye, Almanya’nın kendisine
saldırmayacağını güvence altına alırken uzun süredir
duyduğu endişeyi de giderdi. Bunun yanı sıra Türkiye,
Almanya ile Sovyetler arasında patlak veren bir savaşta
tarafsız kalacağını da açıkladı.
Türkiye ile Almanya arasında imzalanan bu antlaşma
İngilizlerin pek hoşuna gitmese de İngiltere’nin tepkisi
sınırlı kaldı. Çünkü İngiltere baskı yaparak Türkiye’nin
Almanya’yla daha da yakınlaşmasını istemiyordu.
19 Haziran 1941 Perşembe günü yola çıkan denizaltıcı
personel 20 Haziran Cuma sabahı Ankara’ya vardı.
Türkiye’de gerek Müttefik gerekse Mihver devletlerin
casuslarının cirit attığı bir ortamda, büyük bir
gizlilik içinde yapılmaya çalışılan hazırlıklar
alelacele ve plansız bir şekilde yürüyordu. İngiltere’ye
gidecek personelin ne yollukları ne de kalacak yerleri
hazırdı.
Eksiklikler giderildikten sonra 20 Haziran’ı 21
Haziran’a bağlayan gece, Ankara’dan Toros Ekspres ile
yola çıkan kafile 21 Haziran 1941 Cumartesi günü saat
15:10’da Mersin tren garına ulaştı. Aynı gün Hava
Yüzbaşı Reşat Ersel komutasındaki Kara Harp Okulu
öğrencileri de Mersin’ e geldi. İstanbul’dan gizlice
yola çıkan Refah Şilebi de aynı gün Mersin’e varmıştı.
Ancak, Mersin’e gelen kafile büyük şaşkınlık yaşadı.
Çünkü Mersin Liman Başkanı Zihni Koçak’a gizli tutulması
kaydıyla, şilebin 200 kişilik bir askeri kafileyi alarak
yabancı bir limana hareket edeceği bilgisi yeni verilmiş
ve herhangi bir hazırlık yapılmamıştı. Ayrıca şilebin
kapasitesi 28 kişilik idi ve iki filikası vardı.
"ALDIĞINIZ EMRE UYUN!"
Deniz tarihi araştırmacısı ve yazarı Osman Öndeş’in
iddiasına göre kafile komutanı Yarbay Zeki Işın ve
Kaptan İzzet Dalgakıran, Refah Şilebi’nin donanımının
son derece yetersiz olduğunu, bu şartlarda yola çıkmanın
bu kritik göreve giden askeri personeli büyük bir
tehlikeye atmak olacağını Denizcilik Müsteşarı Amiral
Mehmet Ali Ülgen’e defalarca söylemesine rağmen Ülgen’in
cevabı “Aldığınız emre uyun!” olmuştu.
Refah Şilebi’nin 22 Haziran’da Mersin’den demir alarak
hareket etmesi gerekiyordu ama bu mümkün değildi. Gemi,
personel taşımacılığı için uygun olmadığından ilave bir
takım hazırlıklara ihtiyaç duyuldu. Alelacele derme
çatma kamaralar, portatif helâlar ve aynı şekilde
banyolar Mersin marangozlarınca çakılıp hazırlandı.
Geminin telsizi eskiydi ve gemi elektriği ile
çalışıyordu. Can kurtarma filikaları geçmişin
yorgunluğunu üzerinde taşıyordu. Can yeleklerinin
sayısı, yük gemisi personeli kadar bile değildi. Bu
şekilde 200 kişi yola çıkacaktı…
Refah’ın savaşta tarafsız olduğunun belli olması
maksadıyla bordasına ve güvertesine Türk bayrağı bandajı
yapıldı ve bu bandajların gece süresince reflektörlerle
aydınlatılması için gerekli tertip alındı.
22 Haziran 1941 günü hazırlıklar son sürat devam
ederken, güneyini güvence altına alan Almanya aynı gün
SSCB’ye saldırdı. SSCB’de İngiltere ve Fransa’nın öne
çıktığı Müttefik Blok’a dâhil oldu.
Refah Şilebi seyre kalkmadan birkaç saat önce enteresan
bir gelişme yaşandı. Gemiye İngiltere’nin Mersin
Konsolosu geldi ve Mısır’ın Port Said Limanı’na kadar
takip edeceği rotayı bildirdi. Sözlerine güvenli seyir
yapılıp yapılmayacağını garanti edemediğini de ekledi.
Bu o güne kadar alışılmış bir şey değildi. Aslında bu
dönemdeki en garantili yol Suriye kıyılarını takip
edilerek oluşturulan rotaydı. Kıbrıs’ın kuzeyinden ve
batısından dolaşmak suretiyle Port Said Limanı’na
gidilmesi ise ölüm demekti.
Gemiye bir de İngiliz Subayı katıldı. Bu subayın
kafileye neden katıldığı, katılma emrini kimin verdiği,
ileriki yıllarda devam edecek olan mahkeme safhasında
dahi ortaya çıkmadı. Herkes bu kişinin kim olduğunu
merak ediyordu.
PATLAMAYA SARSILDI...
Hazırlıklarını tamamlayan Refah Şilebi, bir gün
gecikmeli de olsa, 28 kişilik gemi mürettebatı dâhil 199
Türk, 1 İngiliz mihmandar subay olmak üzere 200 kişilik
kafileyle 23 Haziran 1941 günü saat 17.30’da Mersin’den
hareket etti. İngiliz subayın özel yapım şişme bir can
yeleği ile ortalıkta dolaşması dikkat çekiyordu.
Mersin’in 40 mil (Bazı kaynaklarda 20-25 mil
denilmektedir) açıklarına geldiklerinde, korkulan oldu.
Refah Şilebi Kıbrıs’ın kuzeyinden bütün ışıkları yanmış
ve bordasında reflektörlerle aydınlatılmış Türk bayrağı
olduğu halde saat 22.30 civarında (Bazı kaynaklarda saat
23.01 denilmektedir) meçhul bir patlamayla sarsıldı.
İskele borda makina dairesi hizasından yara aldı.
Patlamayla birlikte, mevcut iki filikadan biri, içinde
uyuyanlarla birlikte havaya uçtu. Elektrik düzeneği
bozulduğundan, elektrikler kesildi ve telsizler sustu.
Güvertedekilerden kimi patlamayla şehit düşerken,
kimileri ise can havliyle kendilerini attıkları denizde
köpek balıklarının kurbanı oldu.
II. Denizaltı Filotillası Komodoru Yarbay Zeki Işın’ın
komutasındaki kafile ile Refah kaptanı İzzet Dalkıran’ın
personeli, büyük bir soğukkanlılıkla yarayla mücadele
etti. Ancak, büyük uğraşlarına rağmen başarılı
olunamadı. Gece saat 22.30’da bayrağı bilinmeyen bir
denizaltı tarafından torpillendiği tahmin edilen Refah
Şilebi yaklaşık 4 saat su üstünde kaldıktan sonra 24
Haziran 1941 sabahı ikiye bölünerek battı. Gemiyi terk
etmeyen Kafile başkanı Yarbay Zeki Işın ve kaptan izzet
Dalgakıran da gemiyle birlikte sulara gömüldü.
Refah gemisinin hareketinden beş saat sonra gerçekleşen
bu faciada 15 deniz subayı, 16 hava pilot adayı
öğrencisi, 48 deniz astsubayı, 63 er ve 25 sivil denizci
olmak üzere toplam 167 kişi Refah’la birlikte Akdeniz’in
mavi sularına gömülerek şehit oldu. Olay sırasında
boğularak ölen İngiliz subayıyla birlikte faciada
ölenlerin sayısı 168 kişiydi. Çok büyük bir şans eseri
gemiden indirilen tahlisiye filikasıyla (Refah adlı
filika bugün Beşiktaş Deniz Müzesi’nde sergilenmektedir)
4 deniz subayı, 1 hava subayı, 4 hava pilot adayı
öğrencisi, 15 deniz astsubayı, 1 er ile 3 gemi personeli
olmak üzere toplam 28 kişi kurtuldu.
25 Haziran’da Karataş Burnu Feneri mevkiinde sahile
çıkmayı başaran gemi personelini ilk gören fenerci oldu.
Durumu ivedilikle ilgililere bildirdi. Derhal kaza
mahalline uçak uçuruldu, kurtarma gemileri çıkartıldı,
aramalar yapıldı. Kurtarma çalışmaları sonucu tahtalara
tutunan 4 er daha sağ salim kurtarıldı. 200 kişilik
kafileden hayatta kalan sadece 32 kişiydi…
Hayatta kalmayı başaran Yüzbaşı Muhittin Darga
faciayı, “Kurtulma ümidimizi kaybetmemiştik. Filikayı
kaldıramadığımız için saat 02.00’ye kadar geminin yavaş
yavaş batmasını bekledik. Filika su seviyesine gelir
gelmez içine atladık. İngiliz, sandala atlayamamıştı.
Sonradan boğulduğunu öğrendik. Torpillendiğimiz sırada
kurtuluruz ümidiyle denize atlayanlar da boğulmuşlardı.
Küreklerden direk yapıp battaniyeleri de yelken olarak
kullandık. Kıbrıs’a gitmemiz 10 millik yakınlığı
yüzünden daha elverişliydi fakat lodos bizi Türkiye
kıyılarına doğru sürüklüyordu… 25 Haziran günü artık
kürek çekecek halimiz kalmamıştı. Filika su aldığından
durmadan şapkalarla suyu boşaltmaya çalışıyorduk.
İçimizde bir arkadaşımız yaralıydı. Gündüz üzerimizden
geçen bir uçağa kendimizi fark ettirmek için çabaladık,
fakat bizi görmeden geçip gitti. Saat 16.00 sularında
Karataş Burnu göründü. Son gücümüzü kullanarak sahile
vardığımızda herkes bitap bir haldeydi. Allahtan, sahile
yakın mevkideki fenerci bizi görmüştü. Koşarak yanımıza
geldi. Durumu anlayınca, bize yakında bir hava birliği
alayı olduğunu söyleyerek gidip haber verdi” sözleriyle
anlattı.
Faciadan kurtulan Çavuş Cezmi Kuyaş da
yaşadıklarını, “…Cesur kaptan harita üzerinden
bulunduğumuz yeri tayin ettikten sonra bize bir bayrak
ve bir de pusula verdi. Gemisini terk etmeyen kaptana
veda ettikten sonra güçlükle üzerine sığındığımız filika
ile 28 arkadaş açıldık. Birazdan bir patlama daha oldu.
Çığlık ve feryatlar arasında Refah yavaş yavaş sulara
gömüldü...” sözleriyle aktarıyordu.
Anadolu Ajansı, 26 Haziran 1941 Perşembe günü, Refah
Şilebi’nin Mersin’in 40 mil açığında, hangi devlete
mensup olduğu bilinmeyen bir denizaltı tarafından
torpillendiğini bildirerek olayı ilan etti.
Refah faciasından sonra Türkiye’deki Mihver ve
Müttefiklerin propaganda savaşı iyice gün yüzüne çıktı.
Şilebi Almanların, Fransızların, İtalyanların,
İngilizlerin batırdığına dair birtakım iddialar ortaya
atıldı.
26 Haziran günü, İngiltere’nin Ankara Büyükelçiliği Türk
yetkililere taziye mesajını ileterek olayla bir
ilgilerinin olmadığını dile getirdi. İngiltere’nin
Akdeniz Kuvvetleri Komutanlığı da bir açıklama yaparak
söz konusu tarih ve saatte herhangi bir denizaltının
veya uçaklarının o bölgede olmadığını söyledi.
Almanlar yaptıkları açıklamalarla İngiltere’nin söz
konusu destroyer ve denizaltıları teslim etmemek için
şilebi batırdığını iddia ediyor, İngilizler de Reuters
haber ajansı ve BBC Türkçe yayını ile Almanları ve
Mihver devletleri suçluyordu.
The Times gazetesine göre Refah Şilebi, bir denizaltı
tarafından atılan iki torpidoyla batırılmıştı.
Kırk dokuz yıl sonra Prof. Dr. Bülent Daver, Prof.
Dr. Jurgen Rohwer’in U. S. Naval Institute Press,
Annapolis yayınları arasında çıkan “Submarine Successos
1939-1945” adlı eserini referans göstererek, Refah
Şilebi’nin, komutanlığını Yarbay (Bazı kaynaklarda
Teğmen olarak geçmektedir) Corrado Dal Pozzo’nun yaptığı
İtalyan Ondina denizaltısı tarafından batırıldığını
belirtti.
İtalyan deniz kayıtlarında Refah Şilebi’nin
36.08N-34.44E olarak belirtilen yerde Corrado Dal Pozzo
komutasındaki Ondina adlı bir İtalyan denizaltı
tarafından batırıldığı kabul ediliyordu. Ancak, İtalyan
subayı Yarbay Corrado Dal Pozzo raporunda şöyle
diyordu: “Geminin hüviyeti meçhuldü, bunun üzerine
geminin bir düşman gemisi ya da düşmana hizmet eden bir
gemi olabileceğini düşündük. Denizaltım -Ondina- saat
21.33’te yaklaşık olarak 1000 metre mesafeden art arda 3
torpil gönderdi. İsabet alan gemi 22.00’de
battı.” Komutanın batırdığı gemi Refah olarak kabul
görse de bu rapor aslında batırılan geminin Refah Şilebi
olmadığını ortaya koyuyordu. Ne batma zamanı ne de batış
süresi (47 dakika) Refah Şilebi ile uyumluydu.
"REFAH'I KİM BATIRDI"
Osman Öndeş ise yazdığı “Refah’ı Kim batırdı?” adlı
kitabında gemiyi İtalyan sualtı komandosu ve casus
Yüzbaşı Luigi Ferraro’nun batırdığını iddia etti. Öndeş
olay için, “Gemi limandayken Limpet Mayını adlı
mıknatıslı mayınlar yerleştirildi ve 25-40 mil sonra
patlatıldı. Yani tam bir casusluk sabotajıdır” diyordu.
Aynı zamanda Öndeş, sabotajcı Luigi Ferraro ve
yardımcısı Giovanni Roccardi’nin, Refah’ın
batırılışından iki yıl sonra Mersin ve İskenderun
limanlarında Refah gibi dört gemiyi daha mıknatıslı su
altı mayınlarıyla patlatarak batırdığını ifade ederek
iddiasını destekliyordu.
İngiltere’nin Akdeniz Kuvvetleri Komutanlığı’ndan 27
Haziran 1941’de Deniz Kuvvetlerine gönderilen gizli ve
önemli bir mesajda “Beyrut’tan? gelen bir Fransız
denizaltısı bu olayı gerçekleştirmiş
olabilir” deniyordu. Fakat Büyükelçi Hugessen, bu gizli
bilgiyi ne Türk yetkililerle ne de basınla paylaştı.
İngiliz yetkililerine göre Fransızların Refah’ı batırmış
olma ihtimali oldukça güçlüydü.
Gemide pilot adayı olarak bulunan ve faciadan sağ
kurtulan emekli Hava Kurmay Albay Haydar Gürsan da,
İstanbul Deniz Kuvvetleri Komutanlığı’nda irtibat subayı
olan Üsteğmen Kamran Evrenos da şilebin Fransızlar
tarafından batırıldığını iddia etti. Albay Gürsan, Refah
Şilebi’nin Fransızlar tarafından batırıldığını 1982’de
şöyle anlattı:
“Refah Fransızlar tarafından batırılmıştır. Bu konuda
elimde elbette ki belge yoktur ve olamaz. Gece 23.00
dolaylarında torpillendik ve az sonra battık. Ben bir
tahta parçasına tutunarak denizde yaşam kavgası vermeye
başladım. Sabahın daha ilk saatlerinde iki kanatlı, iki
kişilik bir Fransız uçağı en çok
25 metre yükseklikten üzerimizde uçmaya başladı. Bu
Fransız uçağı bizim çevremizde ne arıyordu, niçin
gelmişti sabahın ilk saatlerinde, orada ne işi vardı?
Kaldı ki bizi görmemesi mümkün değildi. Uluslararası
kurallar gereği yardım için hiç kimseye de haber
vermediler. Refah faciasının üzerinden bir iki yıl
geçtikten sonra bu işin soruşturmasını üstlenen şimdi
adını hatırlamadığım hâkim bir general ile bu konuyu
konuşuyorduk. Kendisine bu işi Fransızların yaptığına
inandığımı söyledim, beni doğruladı ve aynen şöyle
konuştu: Refah’ın batırılmasından 4-5 gün sonra
Beyrut’ta bir gazinoda Fransız subaylar çevrelerine
Refah’ı kendilerinin batırdığını açıkça söylemişler. Bu
durum bize birkaç gün sonra oradaki güvenilir istihbarat
elemanlarımız tarafından resmen iletildi ve rapor
istihbaratla ilgili kuruluşlarımıza verildi. Ancak o
günlerin şartları içinde yapılacak fazla bir şey
maalesef yoktu…”
‘’Refah’ı bir Mısır gemisi zanneden bir Fransız
denizaltısı torpilledi‘’ iddiasında
bulunan Kamran Evranos, bu iddiasını Fransız
belgelerinde yer alan ifadelere dayandırdı. Bu belgeler
sayesinde gizli pazarlıkların yapıldığını ve İstanbul’da
bulunan enterne edilmiş Fransız savaş gemilerinin
Türkiye’ye savaş tazminatı olarak verilmesinin talep
edildiğini Evranos’a, dönemin Ulaştırma Bakanı Cevdet
Kerim İncedayı söyledi. Bu haberin gizli tutulmasını da
ekledi. Fransızlar Haliç’te “Adour” isimli akaryakıt
gemisi dâhil olmak üzere iki Fransız yardımcı gemisini
tazminat olarak Türkiye’ye bıraktı.
Deniz ve Hava Kuvvetlerinin yetişmiş güzide
elemanlarının kaybedilmesi memlekette mâtem havası
oluşturmuştu. Facianın ardından Gölcük, İstanbul ve
Mersin’de anma törenleri yapıldı. Gölcük’te Yavuz
gemisinde düzenlenen törende Denizaltı Filo Komutanı
Kurmay Albay Sadık Altıncan ve Donanma Komutanı
Koramiral Şükrü Okan birer konuşma yaptı. Albay Sadık
Altıncan Yavuz gemisinde beş dakikalık ihtiram (saygı)
duruşu sonrası yaptığı konuşması duygu yüklüydü:
“… Bugün burada denizcilik tarihimiz belki en hazin bir
gününü, çok acı bir facianın masum ve değerli
kurbanlarını anmak için toplandık. Donanmaya taze ve
yeni bir kan katmak için yola çıkarılan, hevesle,
neşeyle uğurlanan güzide bir zümremiz, denizaltıcı
personelimiz 23 Haziran 1941’de ana yurdu terk ettikten
beş saat sonra kahpece bir taarruza uğradı. Türk
denizcilerine meydan okuyamayacağını, erler gibi yüz
yüze çarpışamayacağını anlayan namert ve meçhul bir
düşman, kahraman arkadaşlarımızı arkadan vurdu.
İçlerinden bu faciadan kurtulan bir avuç kahraman 36
saat sonra bu elim felaket haberini getirdikleri an
kalplerimiz derin bir acı ve yakıcı ıstıraplarla çarptı…
Bu aziz şehitlerin başta Filotilla Komodoru Yarbay Zeki
Işın olduğu halde deniz ve hava bütün subay, talebe,
erbaş ve erlerimizin azizi hatıraları önünde hürmetle
eğilirim.”
Genelkurmay Başkanı Mareşal Fevzi Çakmak da 29
Haziran 1941 tarihinde yayımladığı bir
bildiride, “Memleket müdafaası için kıymetli harp
vasıtalarını anavatana getirmek vazifesi alan ve refah
vapurunda şehit düşen kahraman denizaltıcı ve havacı
evlatlarımın manevi huzurunda tazimle eğilir, deniz ve
hava mensuplarına en kalbi taziyelerimi
sunarım” diyordu.
İSKENDERUN'DA TÜRKİYE'YE TESLİM EDİLDİ
Olaydan sonra İngiltere’de destroyerlerin ve
denizaltıların teslim edilmesi konusu tartışılmaya
başlandı. İngiltere’nin Ankara Büyükelçiliği söz konusu
araçların teslim edilmesi gerektiğini vurgularken Deniz
Kuvvetleri geciktirilmesi taraftarıydı. Bazı İngiliz
siyasetçileri denizaltı ve destroyerlerin teslimini
eleştiriyordu. Çünkü kısa bir süre önce Türk-Alman
Dostluk Antlaşması imzalanmıştı bu da İngilizleri
rahatsız ediyordu. İngilizler, Türkiye’yi tamamen
kaybetmemek için tepkilerini asgari düzeyde tuttu.
Sonuçta Türk mürettebatı tarafından Türkiye’ye
getirilemeyen denizaltı gemilerinin İngiliz personeli
tarafından getirilmesine karar verildi. Oruçresis 9
Mayıs 1942’de, Muratreis 25 Mayıs 1942’de ve inşası 26
Şubat 1942 tarihinde tamamlandıktan sonra el konularak P
614 ismi ile İngiltere adına savaşa katılan Burakreis
ise 1945 yılının sonlarına doğru İskenderun limanında
Türkiye’ye teslim edildi.
1 Kasım 1940’da denize indirilen ve 24 Mart 1942’de
inşası tamamlanan Uluçalireis denizaltı gemisi ise II.
Dünya Savaşı’nda İngiltere tarafından el konularak P 615
ismi ile Rus konvoylarına refakat maksadıyla Batı
Afrika’da görevlendirildi. Uluçalireis 18 Nisan 1943
tarihinde U 123 Alman denizaltısı tarafından Afrika’nın
batı sahili açıklarında batırıldı. Bu nedenle,
Uluçalireis denizaltısının yerine İngiltere beş mayın
arama tarama gemisi ve iki ağ gemisi verdi.
Refah Şilebi’nin batırılması hadisesi Türkiye
Cumhuriyetinin ulusal ve uluslararası güvenliğine bir
müdahale olarak değerlendirildi. Başbakan Refik Saydam
yaşanan faciadan dolayı çok rahatsızdı. Bütün hükümet
sıkıntı içindeydi. Mecliste uzun süren tartışmalar
üzerine Savunma Bakanı Saffet Arıkan ve Ulaştırma Bakanı
Cevdet Kerim İncedayı istifa etti. TBMM tarafından Refah
Şilebi ile ilgili açılan soruşturma, 18 Aralık 1941
tarihinde sonuçlandı ve istifa etmiş olan bakanlar
suçsuz görüldü.
İki yıl sonra Ankara Ağır Ceza Mahkemesi Sabri Yoldaş
Başkanlığında 29 Nisan 1943’te açılan Refah faciası
davası 13 Ocak 1944’de sonlandı. Faciadan kurtulanların
tanıklıkları bile kabul edilmedi. Alınan karar yüz
kızartıcıydı:
“Geminin hariçten tesir eden infilak sebebiyle battığı
ve bundan hâsıl olan ölümle maznunlara isnat edilen
fiiller arasında doğrudan doğruya illiyet bağı
bulunmadığından (…) ve gemide mevcuda yetecek kadar
kurtarma alet ve vasıtaları olmadığı anlaşılmışsa da
bunların bulundurulmayışının kasıt’a dayanmadığı
tahakkuk ettiğinden, maznunların (…) beraatına karar
verildi.”
Refah faciası basit bir deniz kazası olarak
görüldüğünden ölenler şehit de sayılmadı. Bunun üzerine
ölenlerin yakınları mahkemeye dava açtı. On yıl sonra 27
Haziran 1951’de çıkartılan kanun ile şehit kabul
edildiler. Şehit maaşlarının bağlanması da 1960’lı
yıllarının ortalarını buldu.
Yürekleri yakan bir başka acı tesadüf ise Refah’tan sağ
kurtulan denizaltıcılarımızdan astsubay Kemal Dağaşan’ın
bir yıl sonra Atılay’la Çanakkale Boğazı
açıklarında, astsubay Ömer Öney’in ise 12 yıl sonra
Dumlupınar’la Çanakkale Boğazı Nara açıklarında silah
arkadaşlarına kavuşmasıydı.
Refah gemisi şehitleri için inşa edilen anıt 23
Haziran 1972 günü Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral
Celâl Eyiceoğlu tarafından Mersin Limanı'nın yanında
bulunan Atatürk Parkı'nda açıldı. Her ne kadar
anıt, “Refah Şehitleri Anıtı” olarak anılsa da, Ertuğrul
Kazası ve Refah Faciası bu anıtta ortak anılmaktadır.
Bir yüzü Ertuğrul Kazasını, bir yüzü ise Refah Faciasını
simgelemektedir.
Tarihi, Siyasi, Askeri ve Toplumsal boyutları olan
Refah faciasının üzerinden tam 78 yıl geçti. Hala “Refah
Şilebi’ni kim batırdı?” sorusuna yanıt bulabilmiş
değiliz.
Deniz Kuvvetlerimizin son dönemde envanterine giren
Denizaltı Ana Kurtarma Gemisi TCG Alemdar (A-582),
Kurtarma ve Yedekleme Gemileri TCG Akın (A-584) ve TCG
Işın (A-583)’ın imkân ve kabiliyetlerinden istifade ile
Doğu Akdeniz’in mavi vatan topraklarında yatan Refah
Şilebi’nin yerini belirleme gayretlerine hâlihazırda
devam ediliyor olması, bilinmeyenlere ışık tutacağına
olan inancımızı yadsınamaz bir gerçek olarak ortaya
koymaktadır.
Derinliklerin ve teknik yeterliliklerin uygun olması
durumunda batığa dalış yapılarak gemideki yaranın ve
sebep olan mühimmat kalıntılarının incelenmesinin yeni
araştırmalara yelken açacağı kaçınılmazdır.
Kaybettiğimiz tüm şehitlerimizi saygı ve rahmetle
anıyorum.
E. Deniz Kurmay Albay Bora Serdar
Odatv.com
Faydalanılan Kaynaklar:
1. Afif Büyüktuğrul, Osmanlı Deniz Harp Tarihi ve
Cumhuriyet Donanması Cilt-4.
2. Afif Büyüktuğrul, Cumhuriyet Donanmasın Kuruluşu
Sırasında 60 Yıl Hizmet, (1918-1977) Cilt 2.
3. Deniz Kuvvetleri Komutanlığı, Sessiz ve Derinden,
Barışın Koruyucusu Geleceğin Güvencesi Denizaltılarımız.
4. http://www.karam.org.tr/Makaleler/1161314159_06,
Evren Küçük, “Büyük Güçlerin Mücadelesinde Akdeniz:
Refah Şilebi Örneği.”
5. Osman Öndeş, Refah’ı Kim batırdı?
6. “İkinci Dünya Savaşı ve Türkiye”, https://www.stratejikortak.com/2017/01/ikinci-dunya-savasi-ve-turkiye.html.
7. https://www.turkyurdu.com.tr/yazar-yazi.php?id=2323,
Rahmi Akbaş, “Bir Hüzün Kaynağı Refah Faciası.”
8. https://turkiye.net/yazarlar/konuk-yazarlar/refah-faciasi/,
Bülent Tınaztepe, “Refah Faciası.”
9. http://denizmuzesi.dzkk.tsk.tr/dmk/upload/files/201611/58352d43ef165-1479880003.pdf,
“Refah faciası ve Refah Şehitleri Anıtı.”
10. http://www.ktgemikurtarma.org/tarihin-tozlu-sayfalarindan-refah-vapuru-faciasi/,
“Refah Vapuru Faciası.”
11. https://m.turkiyegazetesi.com.tr/yazarlar/yildiray-ogur/594532.aspx,
Yıldıray Oğur, “Akdeniz’de bir geminin başına
gelenler...”
12. http://acikradyo.com.tr/arsiv-icerigi/refah-silebini-kim-batirdi,
Hasan Ersel, “Refah Şilebini Kim Batırdı?”
13. https://www.gscimbom.com/threads/rafah-nedir.176519/, “Refah
Faciası.”
14. Ali Kuzu, Muhteşem Türkler Altın Çağ.
15. https://www.haberler.com/yazar-ondes-refah-silebi-ni-italyan-su-alti-6191388-haberi/,
Osman Öndeş, "Refah Şilebi'ni İtalyan Su Altı
Komandoları Batırdı."
16. http://www.milliyet.com.tr/77-yildir-derinlerde-bulunmayi-gundem-2693484/,
Gökhan Karakaş, “77 Yıldır Derinlerde Bulunmayı
Bekliyor.”
17. https://arsiv.toplumsal.com.tr/forum/refah-atilay-ve-dumlu-yu-birlestiren-gizem-h19683.html,
Türker Ertürk, “Refah, Atılay ve Dumlu'yu Birleştiren
Gizem.”
18. https://www.pictosee.com/p/2053036098271080816_4200197879.
19. http://www.atam.gov.tr/wp-content/uploads/mustafa-%C5%9Fahin.pdf,
Osman Yalçın-Mustafa Şahin, “İkinci Dünya Savaşı’nda
Refah Şilebi Hadisesi ve Sonrası Gelişmeler.”
20. https://wikivividly.com/wiki/Refah_tragedy.
|