|
|
TÜRK
DENİZALTICILIĞININ DOĞUŞU
(CUMHURİYET DEVRİNE KADAR)
Tümamiral (e.) Doğan
HACİPOĞLU
İnsanoğlunun deniz sathının
altıyla ilgilenmesi ve bir su altı teknesi inşa etme
rüyasının izleri milattan öncelere kadar gerilere
gitmektedir. Büyük İskender’in camdan yaptırdığı bir
dalma çanı ile yaklaşık MÖ 333’de Ege Denizinde
daldığı rivayet edilir. Arap tarihçisi Bahaeddin
1150 yılında Akka’nın muhasarasında su altından
giden bir tekneden faydalanarak şehre girildiğini
yazıyor. Leonardo Da Vinci’nin de su altı tekneleri
tasarladığını, hatta 1500’de kendi yaptığı bir botla
daldığını belirten eserler mevcuttur.
Osmanlılarda kayıtlara geçmiş
ilk su altı teknesi olarak, her halde Padişah III
Ahmed’in 4 şehzadesi (Süleyman, Mehmed,
Mustafa ve Bayazıt) ile 5000 fakir çocuğun sünnet
ettirilmesi münasebetiyle tertiplenen eğlenceler
için tersanenin baş mimarı İbrahim Efendi tarafından
yapılan 3 çifte piyadeye muadil, suya dalıp çıkan
timsah şeklindeki tekneyi gösterebiliriz. Zamanın
şairlerinden Seyyid Vehbi’nin yazmış olduğu ve
minyatür ve süsleme sanatçısı Abdülcelil Levni’nin
minyatürleriyle resimlenmiş Surname-i Vehbi adlı mensur eserde
anlatıldığına göre; sünnet şenliklerinin 13.cü
gününde Haliç’te Aynalıkavak kasrının önüne gelen
timsah burada suya dalarak gözden kaybolur ve
padişahın çocuklarıyla oturduğu tersane bahçesinde
kurulmuş otağ çadırı önünde yeniden su üstüne çıkar.
Halk timsahın açılan ağzından pilav ve zerde taşıyan
5 çenginin çıkışını ve canavarın sırtında oynamaya
başlamalarını hayretle izlemiştir. Olayın tarihi
çeşitli kaynaklarda farklılık arzetmekteyse de
sünnet şenliklerini daha ziyade müverrih (tarihçi)
Raşid’in yazdıklarına dayanarak anlatan Avusturyalı
tarihçi Hammer’in yazdıklarına göre şenliklerin 1720
yılında 19 Eylül’den 4 Ekim’e kadar sürdüğü
anlaşılıyor. Ancak tarihi 1719
sonbaharı olarak yazanlar da vardır.
Biz Türkler bir silah olarak
denizaltıya ilk defa Sultan II. Abdülhamid devrinde
sahip olduk. Osmanlı Donanmasına denizaltıların
girişini açıklamak için denizaltı dizayner ve
inşacıları Garrett ve Nordenfelt’in çalışmalarına
kısaca göz atmamız gerekir.
Hem mühendislik eğitimi almış
hem de Anglikan bir din adamı (Curate) olan
Manchesterli Reverend George William Garret 1877’de
bir dalgıç elbisesi icat ettikten sonra askeri
uygulama alanında denizaltı teknolojisine ilginin
artacağını düşünerek Manchesterli bir iş adamının
10.000 sterlin vermesi ile Submarine Navigation and
Pneumataphore Company Limited’i kurdu.
1878’de rahip olan babasının da desteği ile 14 kadem
(feet) boyunda 4.5 tonluk ve pervanesi kol gücü ile
çevrilen iğ (spindle) şeklinde Resurgam adını
verdiği bir denizaltı inşa etti. Bu botun personeli
bir kişi olup kendisi idi. Bunu 1879’da
Birkenhead’de inşa ettiği yine Resurgam adını
taşıyan 45 kadem boyunda, deplasmanı satıhta 30 ton,
dalmışken 38 ton olan ve pervanesi bir stim makinesi
ile döndürülen bir denizaltı takip etti. Dalmadan önce kazan
söndürülüyor, depo edilen basınçlı stim ile botun su
altında seyri sağlanıyordu. Mürettebatı 3 kişi idi.
Dalmış durumda botun tulani dengesi tatminkâr bir
şekilde sağlanamasa da tecrübelerden oldukça
başarılı sonuçlar alındı. Ancak Resurgam tanıtılmak
amacıyla İngiliz donanmasının 1880’deki Spithead
resmigeçidine katılmak üzere Şubat ayında fırtınalı
bir havada yedekte olarak Portsmouth’a götürülürken
yedek halatının kopması neticesi 3 kişilik personeli
ile birlikte North Wales açıklarında battı.
Bilahare Garrett maddi imkân sağlayarak denizaltı
geliştirme çalışmalarına devam edebilmek için
1867’de İsveç’ten İngiltere’ye göç etmiş ve
Nordenfelt Gun and Ammunition Company Limited adlı
bir şirket kurmuş olan silah dizayneri, milyoner
Thorsten Nordenfelt ile ortaklık kurdu. Nordenfelt 1870’den
itibaren İngiliz Bahriyesinde resmen üretimine
geçilmiş ve su üstü gemilerinde kullanımı yayılmaya
başlamış olan Whitehead torpidolarını da göz önüne
alarak, Resurgam’ın dizayn özelliklerini haiz fakat
daha geliştirilmiş ve aynı zamanda torpido da
atabilen bir denizaltı yapılırsa bunun harp
bahriyelerinin ilgisini çekeceğini, dolayısıyla
ticari şansının da büyük olacağını umuyordu. İşte
Garrett ile bu düşüncesini gerçekleştirebilmek için
anlaştı. 1885’te Garrett’in yeni dizaynını esas
alarak İsveç’te (Stokholm’de) ilk denizaltılısını
inşa ettirdi. Denizaltı püro şeklinde, 64 kadem
boyunda, 9 kadem genişliğinde, 11 kadem derinliğinde
ve deplasmanı da 60 tondu. Resurgam’da olduğu gibi
bottaki kömürle çalışan stim kazanı dalıştan önce
söndürülüyor, depo edilen tazyikli stimle
çalıştırılan stim makinesi vasıtasıyla botun tek
pervanesi döndürülüyordu. Bot içindeki hava 3
kişilik mürettebata 6 saat yetiyordu. Pervaneyi
çevirenin dışında botta 2 stim makinesi daha vardı.
Bunlar da botun her iki bordasında bulunan ve ufki
olarak yerleştirilmiş dikey şaftlı birer pervaneyi
çeviriyorlardı. Görevleri botun daha çabuk
dalmasını/satha çıkmasını ve istenen derinlikte
tutulmasını sağlamaktı. Eğer bunlar herhangi bir
nedenle görevini yapamazsa botu derhal otomatik
olarak satha çıkaracak bir tertibat da mevcuttu.
Botun üstünde ve vasatında kule görevi gören cam bir
kubbe (dome) bulunuyordu. Dizayn hesaplarına göre
satıhta 160 mil, dalmışken 15 mil menzile sahipti.
Azami dalış derinliği de 50 kadem idi. İlk
tecrübelerde karbon monoksit sızmaları gibi
başlangıçta karşılaşılan bir takım problemlerin
çözümünü müteakip botun baş tarafına bir torpido
kovanı ve bir Nordenfelt topu monte edildi.
Bilahare Nordenfelt I olarak
anılacak botun gözlemciler huzurunda tanıtım ve
resmi tecrübeleri İsveç’te, Landskrona’da yapıldı.
Nordenfelt tecrübelere davet için diğer ülkelerle
birlikte Osmanlı Bahriyesine de 29 Haziran 1885’de
bir mektup göndermişti. Zamanın Bahriye Nazırı Müşir
(Büyük Amiral) Bozcaadalı Hasan Hüsnü Paşa da yurda
dönecek olan Berlin Deniz Ataşesi Binbaşı Halil
Bey’i bu göreve göndermiştir. Halil Bey 3-7 Ekim
1885’de Landskrona’da bulunan denizaltıyı limanda
incelemeyi müteakip botun denizdeki tecrübelerine
bir su üstü gemisinden (Eda Ganbotu) izlemek
suretiyle katılmıştır. Tecrübelere Avrupa
ülkelerinin hemen hemen hepsinden, Japonya ve
Brezilya’dan askeri temsilciler yanında Galler
Prensi, Danimarka Kralı ve Kraliçesi, Rusya
İmparatoriçesi, Danimarka Bahriye Nazırı gibi
hanedan mensupları ve devlet adamları da iştirak
etmişlerdir.
Halil Bey verdiği raporda
özetle geminin tecrübeler sırasında en fazla 3.5
dakika tamamen su altında kaldığını, ilâve
torpidolara ihtiyaç olduğunu, halihazır durumuyla
kullanılmasının beklenen faydayı sağlamayacağını,
tadile muhtaç ve geliştirilmesi gerektiğini
belirtmiştir. Ayrıca su altı süratinin düşüklüğünün
akıntılı sularda müşkülât yaratacağını ve geminin
tulani dengesini bozabileceğini ifade etmiştir.
Garrett’in kaptan olarak
katıldığı İngiltere’de devam eden diğer
tecrübelerden sonra bu bota Yunanistan talip oldu ve
9000 sterline satın aldı. Yunan Bahriyesi tarafından
Salamis körfezinde devam edilen tecrübelerin
tatminkâr olduğu belirtilmişse de denizaltının daha
sonra her hangi bir faaliyetine rastlanmamıştır.
Böylece Nordenfelt I dünyada pervaneli torpido
taşıyan ve bunu bir torpido kovanından atabilen ilk
denizaltı kabul edilmiştir.
Bu sıralarda Yunanistan’ın
Osmanlı Devleti aleyhine büyüme gayretleri artarak
devam etmekte idi. 1877-78 Osmanlı-Rus harbinden
yenik çıkmamız sonucu 1878’de imzalanan Ayastefanos
ve Berlin antlaşmaları ile Osmanlı ülkesindeki
Hristiyan tebaalıların korunması ve bunlara pek çok
hak ve imtiyazlar tanınması, Fener’deki
patrikhanenin de teşvik ve önayak olmasıyla Rum
tebaanın Yunanistan’ın Osmanlı Devleti üzerindeki
megalo-idea emellerine açıkça veya örtülü olarak
yardımcı olmaya başlamasına imkân sağladı. Böyle bir
siyasal ortamda Yunanistan’ın dünyada torpido
atabilen ilk denizaltıyı satın alması Osmanlı
tarafında endişe yarattı. 1886 başında çıkan bir
irade-i seniye’de de, İngiltere’nin teşviki ile
Yunanlılar’ın pek yakında Osmanlılar aleyhine kıyam
edeceği, bu sebepten iki denizaltı gemisi sipariş
edildiği yazılıdır.
Kontrat Nordenfelt’in şirketi
ile 23 Ocak 1886 tarihinde imzalandı. Nordenfelt de
denizaltı inşası için 1886 başlarında Barrow
tersanesi ile güç birliği yaptı. Çalışma sistemleri ve
makine, teçhizat yönünden Nordenfelt I’e
benzemekteyseler de bu botların Nordenfelt I’e
nazaran en bariz farkları boyutları ve tonajları
itibarıyla daha büyük olmaları ve daha derine
dalabilmeleri, birer yerine ikişer torpido (Whitehead
torpidosu) ve top (1 pus /inch çapında seri ateşli
Nordenfelt topu) taşımalarıydı. Beheri 11.000
sterlin olan denizaltıların bedeli hazine-i
hassa’dan (padişahın şahsi serveti ve varidatından)
ödenecekti. Gemiler kontrat tarihinden itibaren 2.5
ay içinde tamamlanıp demonte halde 10 gün zarfında
İstanbul’a getirilecek ve İstanbul’da da 2.5 ayda
monte edilerek teslim edilecek, gerekli işgücü
Bahriyenin Haliç’teki tersanesinden (Taşkızak havuz
fabrikalarından) sağlanacaktı. İlk denizaltı
sandıklar içinde bir İngiliz ticaret gemisi (Trinidat)’ne
Liverpool’dan yüklenmek suretiyle 5 Mayıs 1886
tarihinde İstanbul’a getirilmiştir. Bilahare diğeri
de birincisi gibi sandıklanmış parçalar olarak
İstanbul’a yollanmıştır. Bu denizaltılara her ne
kadar bilahare Osmanlı Bahriyesi tarafından
Abdülhamid ve Abdülmecid adları konulmuşsa da dünya
denizaltı tarihinde sırasıyla Nordenfelt II ve
Nordenfelt III olarak anılmışlardır. Denizaltılar 7
bölmeden oluşmaktaydı. Birinci botun dördüncü ve
beşinci bölmelerinin birbirine bağlanması sırasında
Garrett İstanbul’a gelerek yapılan işleri kontrol
etmiş ve Nordenfelt I’in tecrübelerinde bulunmak
üzere Yunanistan’a gitmiştir.
İlk botun montajı tamamlanarak
6 Eylül 1886 tarihinde törenle denize indirilmiştir.
(Bu tarih günümüzde Türk Denizaltıcılığının
başlangıcı kabul edilmekte ve her yıl törenlerle
kutlanmaktadır.) 5 Şubat 1887 tarihinde de seyir ve
dalış tecrübeleri gözlemciler huzurunda icra
edilmiştir. Bu tecrübelere gemi personeli yanında
Garret ve Nordenfelt tarafından gönderilen mühendis
ve uzmanlar da iştirak etmişlerdir.
Gemi personeli 5 kişi olup
kimlikleri aşağıdadır:
Yüzbaşı Halil Develioğlu
(Komutan) (Şemşir-i Hücum torpidobotunun eski
komutanı)
Makine Önyüzbaşı (Sağ
Kolağası) Ali
Makine Yüzbaşı Şerafettin
Makine Teğmen (Mülazım) Mehmet
Salim
Çavuş Musa (Ateşçi)
Bu 5 kişi ilk denizaltıcılar
olarak Türk denizaltıcılık tarihindeki mümtaz
yerlerini almışlardır. Komutan hariç diğer personel
daha sonra denize indirilecek olan Nordenfelt III
(Osmanlı Donanmasındaki ismiyle Abdülmecid)’de de
görev almışlardır. İkinci botun ilk komutanı Yüzbaşı
Tahir, ondan sonraki komutanı ise Yüzbaşı İsmettir.
Tecrübeler sırasında (5 Şubat
1887) denizaltının teknesi tamamıyla su içinde ve
yalnız cam tarassut kulesi (veya diğer bir ifade ile
kubbesi/domu) su üzerinde olduğu halde Aynalıkavak
kasrı önünden Divanhane (şimdiki Kuzey Deniz Saha
Komutanlığı binası) önüne kadar seyir yapmış ve 3
defa tamamıyla dalarak gözden kaybolmuştur. Birinci
gözden kayboluşu ve tamamıyla su içerisinde kalışı
20 saniye, ikincisi 1 dakika 20 saniye, üçüncüsü de
50 saniye devam etmiştir. Tecrübelerde esas
problemler olarak; botun dalmış durumda tulani (yani
baş-kıç ekseninde) dengesinin istikrarlı şekilde
sağlanamadığı görülmüş, ayrıca su altı seyirleri çok
kısa olmuş dolayısıyla tespit edilen su altı
süratinin de şartnameye uygunluğuna karar
verilememiştir.
Tecrübelerin tatminkâr
bulunmaması üzerine Garrett’in de önerisine uyularak
bot, üzerinde çalışılması ve görülen eksiklerinin
tamamlanması için kızağa alınmıştır. Garrett
tecrübelerden sonra ülkesine gitmişse de, şartnameye
göre botun teslimindeki gecikmeler nedeniyle Osmanlı
tarafının şikayetleri üzerine, durumu incelemek ve
dalış tecrübesi yapmak için 2 Haziran 1887’de geri
dönmüştür. Garrett yanında Nordenfelt şirketi
mümessili Basil Zaharoff ve biri Nordenfelt
Şirketi başmühendisi olmak üzere iki mühendisle
gelmiştir. Bu arada diğer botun da montajı
bitirilerek 4 Ağustos 1887’de denize indirilme
töreni yapılmıştır.
Haliç’te ve Sarayburnu ile
Üsküdar arasında Garrett’in de iştiraki ile yapılan
birinci botun dalış, hedefe su üstünden ve su
altından torpido atış tecrübelerinden sonra 1888
başında İzmit körfezinde de tecrübelere devam
edilmiştir. Bot 11 Ocak 1888’de
İstanbul’dan hareketle satıhtan 53 mil kat ederek
6.5 saatte İzmit’e varmıştır. Ferik Ahmet Râtıp Paşa
başkanlığında tecrübelere katılacak heyet de Selanik
vapuru ile İzmit’e gitmiştir. 13 Ocak 1888’de bot su
üstünde sadece cam kubbesi görülebilir durumdayken
200 yardaya ayar edilen torpidosunu hedef gemisi
olarak kullanılan Selanik’e atmış, torpido kovanı
normal olarak terk etmiştir. 14 Ocak gecesi de
Selanik’e 600 yardadan tanziri bir torpido hücumu
yapmıştır. 15 Ocak’ta icra edilen dalış ve su altı
seyir tecrübelerinde ise tatminkâr sonuçlar
alınamamıştır. 21 Ocak 1888’de, Nordenfelt III de (Garrett
de gemide bulunmak suretiyle) İzmit’e intikal
ettirilmiştir. 23 Ocakta Nordenfelt II’nin her iki
Nordenfelt topu ile atış tecrübeleri yapılmış, aynı
gün Nordenfelt III de dalış ve su altında seyir
tecrübeleri yapmış, ilk botta karşılaşılan
problemlerin bu botta da bulunduğu görülmüştür. 7
Şubat’ta tecrübelere son verilerek İstanbul’a
dönülmüştür.
Tecrübeleri izleyen ve
değerlendiren heyet tarafından hazırlanan raporda ve
Bahriye Nazırı Hasan Paşa’nın bu raporla birlikte
Sadaret’e sunduğu kendi görüşlerini belirttiği
yazısında özetle; gemilerin su üstü seyirlerinin
görevlerini icra etmesine uygun olduğu dolayısıyla
torpidobotlara nazaran daha zor görülebildiklerinden
liman ağızları gibi mahallelerin savunulması
bakımından kullanılmalarının faydalı olacağı ancak
su altı seyirlerinin esas olarak tulani denge
yönünden emniyetsiz ve kontrat hükümlerine uygun
olmadığı, geliştirilmesi ve tamamlanması gereken
hususlar olduğu, personelin gerekli bilgi, meleke,
maharet kazanmaya ve eğitime ihtiyacı olduğu
belirtilmiştir.
Garrett ise denizaltıların su üstü gemilerine
nazaran sahip oldukları büyük avantajlardan
bahsederek konratın mübalaalı hazırlandığını ancak
gemi personelinin henüz tecrübesiz ve eğitime muhtaç
olduğunu savunmuştur. Neticede Nordenfelt şirketi
adına Garrett ve Bahriye Nazırı Hasan Paşa arasında
5 maddelik bir devir teslim protokolü imzalanarak
(15 Mart 1888) Osmanlı Bahriyesi iki denizaltıyı
teslim almıştır. Protokolda özetle personele
denizaltıların kullanılış usüllerini açıklayıp
eğitim yaptıracak iki uzmanın, maaşları Osmanlı
Bahriyesi tarafından ödenmek üzere gönderileceği,
Garrett’e fahri binbaşılıklık rütbesi verildiği,
kendisinin her yıl bir ay İstanbul’a gelerek bu
sürede ücretsiz olarak personelin gemilerini
kullanmadaki gelişmesini kontrol edeceği, bu konuda
gerekli önlemleri alacağı ve düzenlemeleri yapacağı,
harp halinde ise Osmanlı Bahriyesi’ne ücret almadan
hizmet edeceğini taahhüt ettiği belirtilmiştir.
10 Recep 1305 (23 Mart 1888)
tarihinde de Padişahın irade-i seniyesi üzerine
gemilerin resmi işlem ve kabulleri ile Binbaşı
Garrett tarafından iki denizaltıya Türk bayrağı
çekilerek Osmanlı Donanmasına katılışları yapılmış,
Nordenfelt II’ye Abdülhamid ve Nordenfelt III’e de
Abdülmecid (Abdülhamid’in babası) isimleri
verilmiştir.
Bu denizaltıların her ne kadar
emniyetli su altı seyri yapabilecek teknik vasıflara
sahip olmadıkları tespit edilmişse de, su altından
hedefe torpido atan ilk denizaltılar olarak dünya
denizaltıcılık tarihinde yer aldıklarını da
belirtmeliyiz. Ancak bunların dalış sürelerinin kısa
ve su altı seyirlerinin emniyetsiz olmaları
nedenleriyle, genel olarak denizaltılar hakkında
araştırma geliştirme çalışmalarının yapılması veya
daha emniyetli ve modern denizaltılar satın
alınmasının gerektiği hususunda bahriyenin üst
yöneticilerinden ciddi bir teşebbüs vuku bulmadı.
Donanmasına denizaltı silahını dünyanın önde gelen
denizci devletlerinin birçoğundan daha önce katmış
olmasına rağmen maalesef Osmanlı Bahriyesi
denizaltı gemisinin çeşitli ülkelerin bahriyelerinde
kısa zamanda artan önemini kavrayamadı. Muhakkak ki
bu dönemde devletin çöküş ve parçalanma sürecinde
olması, başta sanayi, teknoloji ve mali olmak üzere
güçsüzleşmesinin devam etmesi ve II. Abdülhamit’in
bir bütün olarak donanmaya karşı menfi tutumu,
donanmanın bazı tören günleri hariç adeta Haliç’e
hapsedilmiş duruma düşürülmesi de Osmanlı
bahriyesinde denizaltı nosyonunun gelişememesinde
rol oynamıştır. Diğer taraftan bu iki denizaltının
her an tehlikeli durumlara sebep olabilecek,
dizaynından ileri gelen denge sorunlarının çözümünün
de mümkün olamayacağı değerlendirildiğinden, anılan
botlar etkili bir şekilde kullanılamamış, zaman
içinde Haliç’te (Sütlüce’de) torpidobotlara mahsus
kızaklara çekilmişlerdir. (İkinci Meşrutiyet’in
ilanından sonra da 1910 yılında hurda demir fiyatına
hurdacılara satıldılar.) Ancak yazdığı irade-i
seniye ile denizaltı alınmasını sağlayan II.
Abdülhamit’in daha sonra, alınan denizaltıların
emniyetle kullanılamadığı anlaşıldığından muhtemelen
daha etkin ve modern denizaltıların araştırılmasını
istediğini görüyoruz. (O tarihlerde dünyada
denizaltı teknolojisi süratle gelişiyordu.) Bu
maksatla Bucknam Bey’i Rauf Bey’le birlikte (Osmanlı
Bahriyesinde ABD’li sivil kaptan Buckman’a Yarbay
rütbesi verilmişti. Rauf Bey Bahriye Yüzbaşısı idi.)
1904 yılı Ekim ayında denizaltı gemilerindeki
gelişmeleri ve yenilikleri görmek (Su üstü gemileri
de dahil olmak üzere) ve bunların inşa/satın alma
şartlarını araştırmak maksadıyla İngiltere ve ABD’ne
tetkik gezisine göndermiştir. 1800’lerin sonlarında
denizaltılara ilgi duyan ülkeler arasında ABD,
Fransa, Yunanistan, Osmanlı İmparatorluğu, Rusya ve
İspanya vardı. İngiltere ve Almanya başlangıçta
deniz harp doktrinlerine uymadığı için denizaltılara
pek ilgi göstermedilerse de daha sonraları kuvvetli
denizaltı filoları oluşturdular.
Bucknam ve Rauf Beyler
İngiltere’de önce Vickers Tersanelerini ziyaret
ederek yapılan su üstü gemileri hakkında
bilgilendirildiler. Daha sonra Plymouth’daki
topçuluk okulunu ve Whitehead torpido fabrikasını
ziyaret ettiler. Harp gemisi inşaatlarının gece
gündüz devam ettiği Armstrong tersanesinde ve 12
pusluk toplar imal eden tersanenin Newcastle
yakınlarındaki fabrikasının atış poligonunda da
incelemelerde bulundular. Bilahare o tarihte
İngiltere’de denizaltı inşa eden tek tersane olan
Barrow tersanesini, Büyükelçimiz Tevfik Bey
tarafından müsaade alınarak, ziyaret edip inşa
edilmekte olan denizaltılar hakkında detaylı
bilgiler aldılar. Elde edilen bilgiler elçilik
kanalıyla şifreli telgrafla Padişaha sunulmak üzere
Mabeyn Başkâtibine gönderildi.
İngiltere’den gemiyle ABD’ne
gittiler. (Gemide ABD’nin İstanbul Büyükelçisi John
G. A. Leishman ile karşılaşıp ABD’deki geziler
hakkında görüştüler.) İlk önce Mecidiye kruvazörünün
inşa edilmiş olduğu ve Bucknam Bey’in eskiden
çalıştığı Philadelphia’daki Cramp tersanesini
ziyaret ettiler. Bucknam Bey Rauf Beyle birlikte
tersane ilgilileriyle görüşerek Mecidiye ayarında,
daha büyük ve daha küçük harp gemileri ve
torpidobotların teknik ve taktik özellikleri ve
bunların siparişi durumunda ödeme ve kredi şartları
hakkında detaylı bilgiler aldı. Bu bilgileri
ABD’deki elçiliğimiz kanalıyla Mabeyn Başkatibine
şifreli telgrafla ulaştırdı ve padişahın bir
talimatı olup olmadığını sordu. Kısa sürede gelen
cevapta faaliyetlerine devam ederek aldıkları
neticeleri iletmeleri istendi. Daha sonra
Mecidiye’nin toplarının imal edildiği Bethlehem
çelik fabrikasını gezdiler. Top ve mermi imalatını
en küçük ayrıntısına kadar incelediler. Ertesi gün
de fabrikanın poligonunda top ve mermilerin nüfuz,
zırh levhalarının mukavemet tecrübelerinde
bulundular.
Bucknam ve Rauf Beyler 7
Aralık 1904 günü Washington’a geldiler. Kaldıkları
otelde Büyükelçi Leishman ve daha önce Mecidiye
Kruvazörünün alınmasında görev alan General Williams
ile buluştular. Esas görevleri denizaltıları
incelemek olduğundan, Williams bunun ancak ABD
Başkanı’nın izniyle olabileceğini belirtti ve
kendisi ile görüşmek için de Amiral Dewey’in
tavassutuna başvurulmasını önerdi. Bunun üzerine ABD
Başkanının yakın dostu ve o zaman mevcut olan
Bahriye Bakanlığı’nın Genel Kurul (General
Board)’unun Başkanı, Bahriye Amirali (Admiral of the
Navy, 6 yıldızlı amiral) Dewey’e bir mektup yazan
Rauf Bey kendisinden randevu istedi. Bilahare Amiral
Dewey bu Türk Bahriye yüzbaşısının randevu isteğini
kabul ederek Rauf ve Bucknam Beylerle görüştü.
Denizaltılar için taleplerini Başkan’a ileteceğini
bildirdi. Nihayet Rauf ve Bucknam Beyler General
Williams ile birlikte 17 Aralık 1904 günü ABD
Başkanı Thedore Roosevelt’i Beyaz Saray’da ziyaret
ettiler. Rauf Bey İngiltere ve ABD’deki
ziyaretlerinin asıl amacının denizaltılar hakkında
bilgi toplamak olduğunu, ancak İngiltere’de bu
hususta pek başarılı olamadıklarını anlattı. Bunun
üzerine Roosevelt, “Pekiyi yüzbaşı, size bizim
denizaltılarımızı göstersinler ve istediğiniz
malumatı versinler” dedi. General Williams, Rauf ve
Bucknam Beyler Başkan Roosevelt’e teşekkür ederek
Beyaz Saray’dan ayrıldılar.
Rauf ve Bucknam Beyler
Newport’a gelerek kendilerine refakat edecek bir
subayla birlikte şehrin karşısındaki bir adada
bulunan torpido istasyonuna gittiler. İstasyon
komutanı kendilerine ABD Bahriyesinde başarı ile
kullanılan Holland sınıfı Plunger adlı denizaltı
hakkında ayrıntılı bilgiler verdi. Plunger
denizaltısı büyük onarımını (overhol/overhaul)
bitirip Newport’a yeni gelmişti. (ABD Bahriyesinde
aynı adlı ikinci Plunger. Ancak bu bot
dizel-elektrik sistemine sahipti.) Plunger ile bir
deneme seyrine çıktılar. Satıhta 90 tonluk bu
denizaltı ile su üstünde dizelle (7 mil süratle),
dalarak (dalmış durumda 120 ton) batarya ile (5 mil
süratle) seyrettiler. Botun dizayn derinliği 150
kadem/feet, personeli 9 kişi idi. Ayrıca satha çıkıp
süratle dalış eğitimleri yaptılar.
New York’a dönen Rauf ve
Bucknam Beyler 12 Ocak 1915’te Lake tipi
denizaltıları dizayn eden ve inşa ettiren Simon Lake
ile görüştüler ve kendisinden bu denizaltılar
hakkında bütün bilgileri aldılar. (Lake’in son
dizaynı olan Protector tipinin ana tahrik sistemi
her biri 120 HP gücünde iki benzin motoru, batarya
ve 75 HP gücünde elektrik motoruydu. Tekerlekleri
vasıtasıyla dipte dolaşabiliyor ve dalmış
durumdayken alt üstüvane ve kaportası yoluyla denize
dalgıç/balık adam çıkarıp geri alabiliyordu.) Ancak
ABD Bahriyesi salt savaş maksatları için dizayn
edildiğini değerlendirdiği Holland dizaynını
benimsemişti.
15 Ocakta Brooklyn’deki bir
askeri tersaneyi gezerek gemi inşa teknolojisi,
malzeme temini ve akışı gibi konuları incelediler.
Müteakip bir gün Bliss adlı
torpido fabrikasını gezdiler.
Bucknam Bey New York’taki
National Bank’ın müdürü ve diğer ilgilileriyle kredi
imkânları, mali kolaylıklar ve benzeri hususlarda
görüşmeler yaptı. Mali ve ekonomik konularda detaylı
görüşmeler için bir heyetin İstanbul’a
gönderilmesini talep etti.
1905 Şubat başında ABD’den
gemiyle ayrılarak Cenova’ya geldiler. Burada da
Mesudiye zırhlısının onarımlarının yapıldığı Ansaldo
tersanesinde tetkiklerde bulundular. Bilahare
vapurla Şubat 1905 sonunda İstanbul’a döndüler.
Dönüşte Bucknam Bey öncelikle
gördükleri denizaltıların ve kullanacakları
torpidoların teknik ve taktik özellikleri, inşaatın
süresi, maliyeti, satın alma ve kredi imkanları ile
diğer benzer hususları içeren detaylı bir rapor
hazırlayarak tercümesi için Rauf Bey’e verdi. (Rauf
Bey de bulabildiği her yerden belge, broşür, kitap,
plan ve her çeşit faydalanılabilir doküman
toplamıştı.) Bucknam Bey raporunda denizaltıların
kıyıların ve özellikle İstanbul ve Çanakkale
Boğazlarının korunmasında çok etkili olacağını,
Holland tipi denizaltıların bu iş için en uygun
olduğunu belirtti. Bu denizaltılardan birkaç
tanesinin alınması ve bunları kullanacak subay ve
mürettebatın da eğitilmelerinin gerektiğini ifade
etti. Padişahın raporu çok beğendiği ancak
denizaltılar hakkında daha fazla bilgi istediği, 15
gün sonra Bucknam Bey’e söylendi. Bunun üzerine
Bucknam ve Rauf Beyler Padişah’a denizaltıların o
güne kadar geçirdikleri gelişmeler, inşa şekilleri,
nerelerde ve nasıl kullanıldıkları hakkında detaylı
bir rapor vermeyi kararlaştırdılar. Böylece
hazırladıkları yaklaşık 50 sayfalık yeni bir raporu
bir hafta sonra İkinci Mabeynci Nuri Paşa’ya
verdiler. Bilahare Nuri Paşa Padişahın son raporu da
çok beğendiğini iletti. Bununla birlikte denizaltı
tedariki hususunda bir teşebbüsü olmadı. (Devletin
evvelce belirtilen sıkıntılar içinde bulunması, 1905
Haziran ayında Rus Potemkin zırhlısında denizcilerin
isyan çıkarmasının Abdülhamit üzerindeki menfi
etkileri, Osmanlı Bahriyesi karar vericilerinin
denizaltının yakın gelecekte kazandıracağı
avantajları yeterince değerlendirememeleri muhtemel
nedenler olmalıdır.)
I. Dünya Harbinde müttefikimiz
Almanya’nın ve düşmanlarımız İngiltere ve Fransa’nın
(hatta Avustralya’nın) denizaltıları bizim
denizlerimizde, boğazlarımızda ve sahillerimiz
yakınlarında yoğun şekilde harekât yaparken (Her iki
taraf da her ne kadar bazı denizaltı kayıpları
vermiş ve başarısızlıklarla karşılaşmışlarsa da
denizaltılarla pek çok ticaret ve savaş gemisi
batırmışlardır.) Osmanlı Bahriyesinin savaş
içinde Fransızlardan ele geçirilen Turquoise
(Müstecip Onbaşı) denizaltısı hariç tek bir
denizaltısı dahi bulunmuyordu. (Müstecip Onbaşı savaş
sonunda Fransız Bahriyesine iade edildi.)
Birinci Dünya Harbinde Alman
Bahriyesinin denizaltılarının, denizaltıcılarının ve
denizaltı harbini sevk ve idaresinin, diğer
bahriyelerinkilere nazaran daha üstün olduğu
görüldü. Aynı zamanda denizaltının stratejik bir
silah olarak tanınması denizci devletler tarafından
genel bir kabul gördü. Bu harpte ve sonrasında Alman
denizaltıcıları hakkında, Türk Bahriyesi ile de
ilgili olmaları bakımından sadece iki örnek
verilmesi yeterli olacaktır.
Birincisi, dört yıl süren
savaşta 455.869 ton toplamında 195 gemi batırarak ve
34.312 ton tutarında 8 gemiye de hasar vererek
Birinci Dünya Harbinin en çok gemi batıran denizaltı
komutanı olan ve Alman İmparatorluğunun en büyük
nişanı Pour’le Merit’e layık görülen, aynı zamanda
batırdığı gemi adedi ve tonajı yönünden bu güne
kadar hâlâ kırılamamış bir rekorun sahibi olan
Lothar von Arnauld de Periere’dir. (İkinci Dünya
Harbinde Alman denizaltıcılarının rekoru Otto
Kretschmer’e ait olup 273.043 ton tutarında 46 gemi
batırmış, 37.965 ton tutarında 5 gemi yaralamıştır.
ABD denizaltıcılarının rekoru ise Richard O’Kane’e
ait olup 227.323 ton tutarında 33 gemi batırmıştır.)
Arnauld’un bir Fransız Topçu Subayı olan büyük
babasının babası 26 yaşında bir düello sonunda
Fransa’yı terk etmek mecrubiyetinde kalmış ve
Prusya’da Büyük Frederik’in ordusuna katılmıştır.
Dolayısıyla Arnauld Fransız - Alman kökenli bir
denizaltıcı olarak, Frasa’nın da dahil olduğu
Almanya’nın düşmanlarına karşı savaşta üstün
başarılar kazanmıştır. 1931’de emekli olunca Türk
Hükümetinden aldığı Deniz Harp Akademisinde öğretim
üyeliği yapması teklifini kabul ederek Türkiye’ye
geldi ve Atatürk’ün vefatına kadar strateji, taktik
ve harp tarihi konularında dersler verdi. (Aynı
zamanda Türk Donanmasında müşavirlik de yaptı.) 1936
yılında İspanya’nın Cadiz tersanesinde Alman
mühendisleri tarafından inşa edilen fakat
İspanya’daki iç savaş nedeniyle hizmete alınamayıp
satışa çıkarılan E-1 denizaltısının satın alınmasını
Türk Donanması ilgililerine önerdi. Parçalar halinde
Hollanda’dan getirilen ve Cadiz’de monte edilen
denizaltının ilk deneme dalışları da yine Alman
subayları tarafından yapılmıştı. İspanya’ya giden
Türk personel 29 Aralık 1936’da Valensiya’da gemiye
Türk Bayağını çekerek Gür ismi verilen denizaltıyı
Türkiye’ye getirdi.
İkinci örnek ise Karl
Dönitz’dir. Birinci Dünya Harbinde UB-68 komutanı
olarak 4 Ekim 1918’de geceleyin Sicilya adası
güneyindeki sahasında karakolda iken, Malta’ya giden
konvoydan bir gemi batırdıktan sonra sabah periskop
umkunda yeni hücum mevkii alırken umkun muhafaza
edilememesi sonucu botun süratle azami dalış
umkundan da daha derine kayması, Donitz’i satha
çıkmaya zorlamış ve satıhta kendini konvoyun
ortasında bulmuştur. Denizaltı, refakat gemilerinin
kesif ateşine maruz kaldığından gemi terk edilmiş,
denizaltı da batırılmıştır. Dönitz ve gemiden
kurtulabilenler İngilizler tarafından esir
alınmıştır. Dönitz esaretten ancak Temmuz 1919’da
kurtulmuş, Almanya’ya dönünce Deniz Kuvvetlerinin
çeşitli kara görevlerinde ve torpidobotların
komodorluğunda bulunmayı müteakip, 1934’te Emden
kruvazörü komutanlığına atanmıştır.
1935 senesinde harp gücünü
kuvvetlendirmeye çalışan Almanya (Versailles
antlaşması gereğince denizaltı bulundurması ve inşa
etmesi yasaklanmıştı) 18 Haziran 1935’te İngiltere
ile imzaladığı deniz antlaşması ile İngiltere’nin
toplam denizaltı tonajının %45’i kadar denizaltı
inşa etmeye hak kazanmıştı. Almanya denizaltıcı
yetiştirmek gayesi ile teorik kursunu Almanya’da ve
stajını dost yabancı bahriyelerin denizaltılarında
yaptırmak suretiyle denizaltıcı subay yetiştirmeye
başladı. Bu kapsamda Türk Denizaltı Filosuna da her
biri iki subaydan oluşan üç grup halinde altı subay
gönderildi.
Dönitz’e 1935 Temmuz’unda
Emden ile yaptığı uzak doğu seyri dönüşü Deniz
Kuvvetleri Komutanı Reader tarafından yeni kurulacak
Denizaltı Filotillası Komutanlığı tevcih edildi.
Yanına da Binbaşı Thedsen verildi ve kendilerine 17
Ağustos’ta Berlin’den İstanbul’a hareket etmeleri
emredildi. Bu ikili üçüncü grubu oluşturdu. İkinci
grubun stajının son haftasında Türkiye’ye gelen
Dönitz ve Thedsen Sakarya denizaltısında stajdaki
subayların eğitimlerine nezaret ettiler. Ayrıca
Denizaltı Eğitim Merkezini ziyaretle eğitim öğretim
esaslarını incelediler. Türkiye’ye geliş, Dönitz’in
Birinci Dünya Harbinde görev almış olduğu Breslau
(sonradan Midilli) kruvazörü ve İstanbul’da geçen
günlerini hatırlamasına vesile olması nedeniyle
nostaljik bir seyahat oldu. Midilli harpte batmış
olduğundan kendisini muharebe kruvazörü TCG Yavuz
(Almanya’dan devralınan Göeben)’de yemeğe davet
ettiler. (Dönitz 1 Eylül 1935’te de albay rütbesine
terfi etti.) 15 günlük tetkik ve incelemelerin
sonunda Almanya’ya döndüler.
Cumhuriyet devrinde Türk
denizaltıcılığının yeniden doğuşu, her şeyimizi
borçlu olduğumuz yüce Atatürk’ün öngörüsüyle
başlamıştır. Cumhuriyet devri denizaltıcılığı ayrı
bir yazı konusudur.
Bugün Denizaltı Filomuzun
vurucu gücü hepsi Alman dizaynı, bir kısmı
Almanya’da bir kısmı da Gölcük Tersanemizde inşa
edilmiş 12 denizaltıdan oluşmaktadır. (dört adet
1000 tonluk AY sınıfı, dört adet 1400 tonluk Prevze
sınıfı ve dört adet de 1454 tonluk Gür sınıfı).
Ancak yine Alman dizaynı ve hepsi Gölcük
Tersanemizde yapılmakta ve yapılacak olan altı adet
Havadan Bağısız Tahrik (HBT-Air Independent
Propulsion/AIP) sistemli , 1845 tonluk Reis
sınıfı (Type 214 TN) modern denizaltıların tamamı,
2022 yılından başlayarak 2027 yılına kadar, hizmete
girmiş olacaktır. Satha çıkma / şnorkel yapma
ihtiyacı duymadan su altında yaklaşık iki hafta
kalabilen, günümüzde nükleer denizaltılar hariç
dünyanın en modern denizaltıları sayılan bu tip
denizaltılara malik olmakla muhakkak ki denizlerdeki
menfaatlerimizin ve mavi vatanımızın koruyucusu olan
Donanmamız ve Denizaltı Filomuz çok daha güçlenmiş
olacaktır.
Faydalanılan Kaynaklar:
1.
Türk denizaltıcılık Tarihi
(Raşit Metel)
2.
Dönitz, The Last Führer (Peter
Padfield)
3.
The Turkish Submarine Fleet
(Capt. Aydın Oktaykan)
4.
Dünya Denizaltıcılık Tarihi
(E. Dz. Kur. Alb. Şamil Hızal)
5.
B. Amiral Karl Dönitz’in
Hatıratı (Tercüme: Dz. Kur. Alb. Muzaffer Elaldı)
6.
Buckman Paşa (Ender Kuntsal)
7.
Osmanlıdan Cumhuriyete
Yüzyılımızda Bir İnsanımız, Cilt I, (Cemal Kutay)
8.
Osmanlı Bahriyesinde İlk
Denizaltılar Abdülhamid ve Abdülmecid (Evren Mercan)
9.
Çanakkale 1915 dergisi, Sayı
15, Mart 2013; Adı, Deniz Tarih Kitabına Demir
Harflerle Yazıldı, Çok Başarılı Ama Mutevazıydı
(Necmettin Özçelik)
10.
Bugnam Pasha, Ex-Admiral, Dead
(The Ne York Times, May 30, 1915)
11.
Silent Fleet, 4th Edition
(Howaldswere-Deutsche Werft GmbtH, Kiel)
12.
Hobart Paşa’nın Anıları
(Sketches From My Life, Charles Hobart Hamden;
Çeviren: Derin Türkömer, Hazırlayan: Kansu Şarman)
Dikkat! İzinsiz olarak kopya edilemez ve hiçbir
yerde yayınlanamaz.
|
|
Tümamiral (e.)
M.Doğan HACİPOĞLU'nun Diğer Kitapları:
29 Ekim 1914 Osmanlı İmparatorluğunun Birinci
Dünya Harbine Girişi
|
|