Tümamiral (e.) M.Doğan HACİPOĞLU

 

TÜRK DENİZALTICILIĞININ DOĞUŞU
(CUMHURİYET DEVRİNE KADAR)

Tümamiral (e.) Doğan HACİPOĞLU

İnsanoğlunun deniz sathının altıyla ilgilenmesi ve bir su altı teknesi inşa etme rüyasının izleri milattan öncelere kadar gerilere gitmektedir. Büyük İskender’in camdan yaptırdığı bir dalma çanı ile yaklaşık MÖ 333’de Ege Denizinde daldığı rivayet edilir. Arap tarihçisi Bahaeddin 1150 yılında Akka’nın muhasarasında su altından giden bir tekneden faydalanarak şehre girildiğini yazıyor. Leonardo Da Vinci’nin de su altı tekneleri tasarladığını, hatta 1500’de kendi yaptığı bir botla daldığını belirten eserler mevcuttur.

Osmanlılarda kayıtlara geçmiş ilk su altı teknesi olarak, her halde Padişah III Ahmed’in[1] 4 şehzadesi (Süleyman, Mehmed, Mustafa ve Bayazıt) ile 5000 fakir çocuğun sünnet ettirilmesi münasebetiyle tertiplenen eğlenceler için tersanenin baş mimarı İbrahim Efendi tarafından yapılan 3 çifte piyadeye[2] muadil, suya dalıp çıkan timsah şeklindeki tekneyi gösterebiliriz. Zamanın şairlerinden Seyyid Vehbi’nin yazmış olduğu ve minyatür ve süsleme sanatçısı Abdülcelil Levni’nin minyatürleriyle resimlenmiş Surname[3]-i Vehbi adlı mensur eserde anlatıldığına göre; sünnet şenliklerinin 13.cü gününde Haliç’te Aynalıkavak kasrının önüne gelen timsah burada suya dalarak gözden kaybolur ve padişahın çocuklarıyla oturduğu tersane bahçesinde kurulmuş otağ çadırı önünde yeniden su üstüne çıkar. Halk timsahın açılan ağzından pilav ve zerde taşıyan 5 çenginin çıkışını ve canavarın sırtında oynamaya başlamalarını hayretle izlemiştir. Olayın tarihi çeşitli kaynaklarda farklılık arzetmekteyse de sünnet şenliklerini daha ziyade müverrih (tarihçi) Raşid’in yazdıklarına dayanarak anlatan Avusturyalı tarihçi Hammer’in yazdıklarına göre şenliklerin 1720 yılında 19 Eylül’den 4 Ekim’e kadar sürdüğü anlaşılıyor.[4] Ancak tarihi 1719 sonbaharı olarak yazanlar da vardır.

Biz Türkler bir silah olarak denizaltıya ilk defa Sultan II. Abdülhamid devrinde sahip olduk. Osmanlı Donanmasına denizaltıların girişini açıklamak için denizaltı dizayner ve inşacıları Garrett ve Nordenfelt’in çalışmalarına kısaca göz atmamız gerekir.

Hem mühendislik eğitimi almış hem de Anglikan bir din adamı (Curate) olan Manchesterli Reverend George William Garret 1877’de bir dalgıç elbisesi icat ettikten sonra askeri uygulama alanında denizaltı teknolojisine ilginin artacağını düşünerek Manchesterli bir iş adamının 10.000 sterlin vermesi ile Submarine Navigation and Pneumataphore[5] Company Limited’i kurdu. 1878’de rahip olan babasının da desteği ile 14 kadem (feet) boyunda 4.5 tonluk ve pervanesi kol gücü ile çevrilen iğ (spindle) şeklinde Resurgam adını verdiği bir denizaltı inşa etti. Bu botun personeli bir kişi olup kendisi idi. Bunu 1879’da Birkenhead’de inşa ettiği yine Resurgam adını taşıyan 45 kadem boyunda, deplasmanı satıhta 30 ton, dalmışken 38 ton olan ve pervanesi bir stim makinesi ile döndürülen bir denizaltı takip etti.[6] Dalmadan önce kazan söndürülüyor, depo edilen basınçlı stim ile botun su altında seyri sağlanıyordu. Mürettebatı 3 kişi idi. Dalmış durumda botun tulani dengesi tatminkâr bir şekilde sağlanamasa da tecrübelerden oldukça başarılı sonuçlar alındı. Ancak Resurgam tanıtılmak amacıyla İngiliz donanmasının 1880’deki Spithead resmigeçidine katılmak üzere Şubat ayında fırtınalı bir havada yedekte olarak Portsmouth’a götürülürken yedek halatının kopması neticesi 3 kişilik personeli ile birlikte North Wales açıklarında battı.[7]

Bilahare Garrett maddi imkân sağlayarak denizaltı geliştirme çalışmalarına devam edebilmek için 1867’de İsveç’ten İngiltere’ye göç etmiş ve Nordenfelt Gun and Ammunition Company Limited adlı bir şirket kurmuş olan silah dizayneri, milyoner Thorsten Nordenfelt ile ortaklık kurdu.[8] Nordenfelt 1870’den itibaren İngiliz Bahriyesinde resmen üretimine geçilmiş ve su üstü gemilerinde kullanımı yayılmaya başlamış olan Whitehead torpidolarını da göz önüne alarak, Resurgam’ın dizayn özelliklerini haiz fakat daha geliştirilmiş ve aynı zamanda torpido da atabilen bir denizaltı yapılırsa bunun harp bahriyelerinin ilgisini çekeceğini, dolayısıyla ticari şansının da büyük olacağını umuyordu. İşte Garrett ile bu düşüncesini gerçekleştirebilmek için anlaştı. 1885’te Garrett’in yeni dizaynını esas alarak İsveç’te (Stokholm’de) ilk denizaltılısını inşa ettirdi. Denizaltı püro şeklinde, 64 kadem boyunda, 9 kadem genişliğinde, 11 kadem derinliğinde ve deplasmanı da 60 tondu. Resurgam’da olduğu gibi bottaki kömürle çalışan stim kazanı dalıştan önce söndürülüyor, depo edilen tazyikli stimle çalıştırılan stim makinesi vasıtasıyla botun tek pervanesi döndürülüyordu. Bot içindeki hava 3 kişilik mürettebata 6 saat yetiyordu. Pervaneyi çevirenin dışında botta 2 stim makinesi daha vardı. Bunlar da botun her iki bordasında bulunan ve ufki olarak yerleştirilmiş dikey şaftlı birer pervaneyi çeviriyorlardı. Görevleri botun daha çabuk dalmasını/satha çıkmasını ve istenen derinlikte tutulmasını sağlamaktı. Eğer bunlar herhangi bir nedenle görevini yapamazsa botu derhal otomatik olarak satha çıkaracak bir tertibat da mevcuttu. Botun üstünde ve vasatında kule görevi gören cam bir kubbe (dome) bulunuyordu. Dizayn hesaplarına göre satıhta 160 mil, dalmışken 15 mil menzile sahipti. Azami dalış derinliği de 50 kadem idi. İlk tecrübelerde karbon monoksit sızmaları gibi başlangıçta karşılaşılan bir takım problemlerin çözümünü müteakip botun baş tarafına bir torpido kovanı ve bir Nordenfelt topu monte edildi.

Bilahare Nordenfelt I olarak anılacak botun gözlemciler huzurunda tanıtım ve resmi tecrübeleri İsveç’te, Landskrona’da yapıldı. Nordenfelt tecrübelere davet için diğer ülkelerle birlikte Osmanlı Bahriyesine de 29 Haziran 1885’de bir mektup göndermişti. Zamanın Bahriye Nazırı Müşir (Büyük Amiral) Bozcaadalı Hasan Hüsnü Paşa da yurda dönecek olan Berlin Deniz Ataşesi Binbaşı Halil Bey’i bu göreve göndermiştir. Halil Bey 3-7 Ekim 1885’de Landskrona’da bulunan denizaltıyı limanda incelemeyi müteakip botun denizdeki tecrübelerine bir su üstü gemisinden (Eda Ganbotu) izlemek suretiyle katılmıştır. Tecrübelere Avrupa ülkelerinin hemen hemen hepsinden, Japonya ve Brezilya’dan askeri temsilciler yanında Galler Prensi, Danimarka Kralı ve Kraliçesi, Rusya İmparatoriçesi, Danimarka Bahriye Nazırı gibi hanedan mensupları ve devlet adamları da iştirak etmişlerdir.

Halil Bey verdiği raporda özetle geminin tecrübeler sırasında en fazla 3.5 dakika tamamen su altında kaldığını, ilâve torpidolara ihtiyaç olduğunu, halihazır durumuyla kullanılmasının beklenen faydayı sağlamayacağını, tadile muhtaç ve geliştirilmesi gerektiğini belirtmiştir. Ayrıca su altı süratinin düşüklüğünün akıntılı sularda müşkülât yaratacağını ve geminin tulani dengesini bozabileceğini ifade etmiştir.

Garrett’in kaptan olarak katıldığı İngiltere’de devam eden diğer tecrübelerden sonra bu bota Yunanistan talip oldu ve 9000 sterline satın aldı. Yunan Bahriyesi tarafından Salamis körfezinde devam edilen tecrübelerin tatminkâr olduğu belirtilmişse de denizaltının daha sonra her hangi bir faaliyetine rastlanmamıştır. Böylece Nordenfelt I dünyada pervaneli torpido taşıyan ve bunu bir torpido kovanından atabilen ilk denizaltı kabul edilmiştir.[9]

Bu sıralarda Yunanistan’ın Osmanlı Devleti aleyhine büyüme gayretleri artarak devam etmekte idi. 1877-78 Osmanlı-Rus harbinden yenik çıkmamız sonucu 1878’de imzalanan Ayastefanos ve Berlin antlaşmaları ile Osmanlı ülkesindeki Hristiyan tebaalıların korunması ve bunlara pek çok hak ve imtiyazlar tanınması, Fener’deki patrikhanenin de teşvik ve önayak olmasıyla Rum tebaanın Yunanistan’ın Osmanlı Devleti üzerindeki megalo-idea emellerine açıkça veya örtülü olarak yardımcı olmaya başlamasına imkân sağladı. Böyle bir siyasal ortamda Yunanistan’ın dünyada torpido atabilen ilk denizaltıyı satın alması Osmanlı tarafında endişe yarattı. 1886 başında çıkan bir irade-i seniye’de de, İngiltere’nin teşviki ile Yunanlılar’ın pek yakında Osmanlılar aleyhine kıyam edeceği, bu sebepten iki denizaltı gemisi sipariş edildiği yazılıdır.

Kontrat Nordenfelt’in şirketi ile 23 Ocak 1886 tarihinde imzalandı. Nordenfelt de denizaltı inşası için 1886 başlarında Barrow tersanesi ile güç birliği yaptı.[10] Çalışma sistemleri ve makine, teçhizat yönünden Nordenfelt I’e benzemekteyseler de bu botların Nordenfelt I’e nazaran en bariz farkları boyutları ve tonajları itibarıyla daha büyük olmaları ve daha derine dalabilmeleri, birer yerine ikişer torpido (Whitehead torpidosu) ve top (1 pus /inch çapında seri ateşli Nordenfelt topu) taşımalarıydı. Beheri 11.000 sterlin olan denizaltıların bedeli hazine-i hassa’dan (padişahın şahsi serveti ve varidatından) ödenecekti. Gemiler kontrat tarihinden itibaren 2.5 ay içinde tamamlanıp demonte halde 10 gün zarfında İstanbul’a getirilecek ve İstanbul’da da 2.5 ayda monte edilerek teslim edilecek, gerekli işgücü Bahriyenin Haliç’teki tersanesinden (Taşkızak havuz fabrikalarından) sağlanacaktı. İlk denizaltı sandıklar içinde bir İngiliz ticaret gemisi (Trinidat)’ne Liverpool’dan yüklenmek suretiyle 5 Mayıs 1886 tarihinde İstanbul’a getirilmiştir. Bilahare diğeri de birincisi gibi sandıklanmış parçalar olarak İstanbul’a yollanmıştır. Bu denizaltılara her ne kadar bilahare Osmanlı Bahriyesi tarafından Abdülhamid ve Abdülmecid adları konulmuşsa da dünya denizaltı tarihinde sırasıyla Nordenfelt II ve Nordenfelt III olarak anılmışlardır. Denizaltılar 7 bölmeden oluşmaktaydı. Birinci botun dördüncü ve beşinci bölmelerinin birbirine bağlanması sırasında Garrett İstanbul’a gelerek yapılan işleri kontrol etmiş ve Nordenfelt I’in tecrübelerinde bulunmak üzere Yunanistan’a gitmiştir.

İlk botun montajı tamamlanarak 6 Eylül 1886 tarihinde törenle denize indirilmiştir. (Bu tarih günümüzde Türk Denizaltıcılığının başlangıcı kabul edilmekte ve her yıl törenlerle kutlanmaktadır.) 5 Şubat 1887 tarihinde de seyir ve dalış tecrübeleri gözlemciler huzurunda icra edilmiştir. Bu tecrübelere gemi personeli yanında Garret ve Nordenfelt tarafından gönderilen mühendis ve uzmanlar da iştirak etmişlerdir.

Gemi personeli 5 kişi olup kimlikleri aşağıdadır:

Yüzbaşı Halil Develioğlu (Komutan) (Şemşir-i Hücum torpidobotunun eski komutanı)

Makine Önyüzbaşı (Sağ Kolağası) Ali

Makine Yüzbaşı Şerafettin

Makine Teğmen (Mülazım) Mehmet Salim

Çavuş Musa (Ateşçi)

Bu 5 kişi ilk denizaltıcılar olarak Türk denizaltıcılık tarihindeki mümtaz yerlerini almışlardır. Komutan hariç diğer personel daha sonra denize indirilecek olan Nordenfelt III (Osmanlı Donanmasındaki ismiyle Abdülmecid)’de de görev almışlardır. İkinci botun ilk komutanı Yüzbaşı Tahir, ondan sonraki komutanı ise Yüzbaşı İsmettir.

Tecrübeler sırasında (5 Şubat 1887) denizaltının teknesi tamamıyla su içinde ve yalnız cam tarassut kulesi (veya diğer bir ifade ile kubbesi/domu) su üzerinde olduğu halde Aynalıkavak kasrı önünden Divanhane (şimdiki Kuzey Deniz Saha Komutanlığı binası) önüne kadar seyir yapmış ve 3 defa tamamıyla dalarak gözden kaybolmuştur. Birinci gözden kayboluşu ve tamamıyla su içerisinde kalışı 20 saniye, ikincisi 1 dakika 20 saniye, üçüncüsü de 50 saniye devam etmiştir. Tecrübelerde esas problemler olarak; botun dalmış durumda tulani (yani baş-kıç ekseninde) dengesinin istikrarlı şekilde sağlanamadığı görülmüş, ayrıca su altı seyirleri çok kısa olmuş dolayısıyla tespit edilen su altı süratinin de şartnameye uygunluğuna karar verilememiştir.

Tecrübelerin tatminkâr bulunmaması üzerine Garrett’in de önerisine uyularak bot, üzerinde çalışılması ve görülen eksiklerinin tamamlanması için kızağa alınmıştır. Garrett tecrübelerden sonra ülkesine gitmişse de, şartnameye göre botun teslimindeki gecikmeler nedeniyle Osmanlı tarafının şikayetleri üzerine, durumu incelemek ve dalış tecrübesi yapmak için 2 Haziran 1887’de geri dönmüştür. Garrett yanında Nordenfelt şirketi mümessili Basil Zaharoff[11] ve biri Nordenfelt Şirketi başmühendisi olmak üzere iki mühendisle gelmiştir. Bu arada diğer botun da montajı bitirilerek 4 Ağustos 1887’de denize indirilme töreni yapılmıştır.

Haliç’te ve Sarayburnu ile Üsküdar arasında Garrett’in de iştiraki ile yapılan birinci botun dalış, hedefe su üstünden ve su altından torpido atış tecrübelerinden sonra 1888 başında İzmit körfezinde de tecrübelere devam edilmiştir.[12] Bot 11 Ocak 1888’de İstanbul’dan hareketle satıhtan 53 mil kat ederek 6.5 saatte İzmit’e varmıştır. Ferik Ahmet Râtıp Paşa başkanlığında tecrübelere katılacak heyet de Selanik vapuru ile İzmit’e gitmiştir. 13 Ocak 1888’de bot su üstünde sadece cam kubbesi görülebilir durumdayken 200 yardaya ayar edilen torpidosunu hedef gemisi olarak kullanılan Selanik’e atmış, torpido kovanı normal olarak terk etmiştir. 14 Ocak gecesi de Selanik’e 600 yardadan tanziri bir torpido hücumu yapmıştır. 15 Ocak’ta icra edilen dalış ve su altı seyir tecrübelerinde ise tatminkâr sonuçlar alınamamıştır. 21 Ocak 1888’de, Nordenfelt III de (Garrett de gemide bulunmak suretiyle) İzmit’e intikal ettirilmiştir. 23 Ocakta Nordenfelt II’nin her iki Nordenfelt topu ile atış tecrübeleri yapılmış, aynı gün Nordenfelt III de dalış ve su altında seyir tecrübeleri yapmış, ilk botta karşılaşılan problemlerin bu botta da bulunduğu görülmüştür. 7 Şubat’ta tecrübelere son verilerek İstanbul’a dönülmüştür.

Tecrübeleri izleyen ve değerlendiren heyet tarafından hazırlanan raporda ve Bahriye Nazırı Hasan Paşa’nın bu raporla birlikte Sadaret’e sunduğu kendi görüşlerini belirttiği yazısında özetle; gemilerin su üstü seyirlerinin görevlerini icra etmesine uygun olduğu dolayısıyla torpidobotlara nazaran daha zor görülebildiklerinden liman ağızları gibi mahallelerin savunulması bakımından kullanılmalarının faydalı olacağı ancak su altı seyirlerinin esas olarak tulani denge yönünden emniyetsiz ve kontrat hükümlerine uygun olmadığı, geliştirilmesi ve tamamlanması gereken hususlar olduğu, personelin gerekli bilgi, meleke, maharet kazanmaya ve eğitime ihtiyacı olduğu belirtilmiştir.[13]

Garrett ise denizaltıların su üstü gemilerine nazaran sahip oldukları büyük avantajlardan bahsederek konratın mübalaalı hazırlandığını ancak gemi personelinin henüz tecrübesiz ve eğitime muhtaç olduğunu savunmuştur. Neticede Nordenfelt şirketi adına Garrett ve Bahriye Nazırı Hasan Paşa arasında 5 maddelik bir devir teslim protokolü imzalanarak (15 Mart 1888) Osmanlı Bahriyesi iki denizaltıyı teslim almıştır. Protokolda özetle personele denizaltıların kullanılış usüllerini açıklayıp eğitim yaptıracak iki uzmanın, maaşları Osmanlı Bahriyesi tarafından ödenmek üzere gönderileceği, Garrett’e fahri binbaşılıklık[14] rütbesi verildiği, kendisinin her yıl bir ay İstanbul’a gelerek bu sürede ücretsiz olarak personelin gemilerini kullanmadaki gelişmesini kontrol edeceği, bu konuda gerekli önlemleri alacağı ve düzenlemeleri yapacağı, harp halinde ise Osmanlı Bahriyesi’ne ücret almadan hizmet edeceğini taahhüt ettiği belirtilmiştir.

10 Recep 1305 (23 Mart 1888) tarihinde de Padişahın irade-i seniyesi üzerine gemilerin resmi işlem ve kabulleri ile Binbaşı Garrett tarafından iki denizaltıya Türk bayrağı çekilerek Osmanlı Donanmasına katılışları yapılmış, Nordenfelt II’ye Abdülhamid ve Nordenfelt III’e de Abdülmecid (Abdülhamid’in babası) isimleri verilmiştir.

Bu denizaltıların her ne kadar emniyetli su altı seyri yapabilecek teknik vasıflara sahip olmadıkları tespit edilmişse de, su altından hedefe torpido atan ilk denizaltılar olarak dünya denizaltıcılık tarihinde yer aldıklarını da belirtmeliyiz. Ancak bunların dalış sürelerinin kısa ve su altı seyirlerinin emniyetsiz olmaları nedenleriyle, genel olarak denizaltılar hakkında araştırma geliştirme çalışmalarının yapılması veya daha emniyetli ve modern denizaltılar satın alınmasının gerektiği hususunda bahriyenin üst yöneticilerinden ciddi bir teşebbüs vuku bulmadı. Donanmasına denizaltı silahını dünyanın önde gelen denizci devletlerinin birçoğundan daha önce katmış olmasına rağmen[15] maalesef Osmanlı Bahriyesi denizaltı gemisinin çeşitli ülkelerin bahriyelerinde kısa zamanda artan önemini kavrayamadı. Muhakkak ki bu dönemde devletin çöküş ve parçalanma sürecinde olması, başta sanayi, teknoloji ve mali olmak üzere güçsüzleşmesinin devam etmesi ve II. Abdülhamit’in bir bütün olarak donanmaya karşı menfi tutumu, donanmanın bazı tören günleri hariç adeta Haliç’e hapsedilmiş duruma düşürülmesi de Osmanlı bahriyesinde denizaltı nosyonunun gelişememesinde rol oynamıştır. Diğer taraftan bu iki denizaltının her an tehlikeli durumlara sebep olabilecek, dizaynından ileri gelen denge sorunlarının çözümünün de mümkün olamayacağı değerlendirildiğinden, anılan botlar etkili bir şekilde kullanılamamış, zaman içinde Haliç’te (Sütlüce’de) torpidobotlara mahsus kızaklara çekilmişlerdir.[16] (İkinci Meşrutiyet’in ilanından sonra da 1910 yılında hurda demir fiyatına hurdacılara satıldılar.) Ancak yazdığı irade-i seniye ile denizaltı alınmasını sağlayan II. Abdülhamit’in daha sonra, alınan denizaltıların emniyetle kullanılamadığı anlaşıldığından muhtemelen daha etkin ve modern denizaltıların araştırılmasını istediğini görüyoruz. (O tarihlerde dünyada denizaltı teknolojisi süratle gelişiyordu.) Bu maksatla Bucknam Bey[17]’i Rauf Bey[18]’le birlikte (Osmanlı Bahriyesinde ABD’li sivil kaptan Buckman’a Yarbay rütbesi verilmişti. Rauf Bey Bahriye Yüzbaşısı idi.) 1904 yılı Ekim ayında denizaltı gemilerindeki gelişmeleri ve yenilikleri görmek (Su üstü gemileri de dahil olmak üzere) ve bunların inşa/satın alma şartlarını araştırmak maksadıyla İngiltere ve ABD’ne tetkik gezisine göndermiştir. 1800’lerin sonlarında denizaltılara ilgi duyan ülkeler arasında ABD, Fransa, Yunanistan, Osmanlı İmparatorluğu, Rusya ve İspanya vardı. İngiltere ve Almanya başlangıçta deniz harp doktrinlerine uymadığı için denizaltılara pek ilgi göstermedilerse de daha sonraları kuvvetli denizaltı filoları oluşturdular.

Bucknam ve Rauf Beyler İngiltere’de önce Vickers Tersanelerini ziyaret ederek yapılan su üstü gemileri hakkında bilgilendirildiler. Daha sonra Plymouth’daki topçuluk okulunu ve Whitehead torpido fabrikasını ziyaret ettiler. Harp gemisi inşaatlarının gece gündüz devam ettiği Armstrong tersanesinde ve 12 pusluk toplar imal eden tersanenin Newcastle yakınlarındaki fabrikasının atış poligonunda da incelemelerde bulundular. Bilahare o tarihte İngiltere’de denizaltı inşa eden tek tersane olan Barrow tersanesini, Büyükelçimiz Tevfik Bey tarafından müsaade alınarak, ziyaret edip inşa edilmekte olan denizaltılar hakkında detaylı bilgiler aldılar. Elde edilen bilgiler elçilik kanalıyla şifreli telgrafla Padişaha sunulmak üzere Mabeyn Başkâtibine gönderildi.

İngiltere’den gemiyle ABD’ne gittiler. (Gemide ABD’nin İstanbul Büyükelçisi John G. A. Leishman ile karşılaşıp ABD’deki geziler hakkında görüştüler.) İlk önce Mecidiye kruvazörünün inşa edilmiş olduğu ve Bucknam Bey’in eskiden çalıştığı Philadelphia’daki Cramp tersanesini ziyaret ettiler. Bucknam Bey Rauf Beyle birlikte tersane ilgilileriyle görüşerek Mecidiye ayarında, daha büyük ve daha küçük harp gemileri ve torpidobotların teknik ve taktik özellikleri ve bunların siparişi durumunda ödeme ve kredi şartları hakkında detaylı bilgiler aldı. Bu bilgileri ABD’deki elçiliğimiz kanalıyla Mabeyn Başkatibine şifreli telgrafla ulaştırdı ve padişahın bir talimatı olup olmadığını sordu. Kısa sürede gelen cevapta faaliyetlerine devam ederek aldıkları neticeleri iletmeleri istendi. Daha sonra Mecidiye’nin toplarının imal edildiği Bethlehem çelik fabrikasını gezdiler. Top ve mermi imalatını en küçük ayrıntısına kadar incelediler. Ertesi gün de fabrikanın poligonunda top ve mermilerin nüfuz, zırh levhalarının mukavemet tecrübelerinde bulundular.

Bucknam ve Rauf Beyler 7 Aralık 1904 günü Washington’a geldiler. Kaldıkları otelde Büyükelçi Leishman ve daha önce Mecidiye Kruvazörünün alınmasında görev alan General Williams ile buluştular. Esas görevleri denizaltıları incelemek olduğundan, Williams bunun ancak ABD Başkanı’nın izniyle olabileceğini belirtti ve kendisi ile görüşmek için de Amiral Dewey’in tavassutuna başvurulmasını önerdi. Bunun üzerine ABD Başkanının yakın dostu ve o zaman mevcut olan Bahriye Bakanlığı’nın Genel Kurul (General Board)’unun Başkanı, Bahriye Amirali (Admiral of the Navy, 6 yıldızlı amiral) Dewey’e bir mektup yazan Rauf Bey kendisinden randevu istedi. Bilahare Amiral Dewey bu Türk Bahriye yüzbaşısının randevu isteğini kabul ederek Rauf ve Bucknam Beylerle görüştü. Denizaltılar için taleplerini Başkan’a ileteceğini bildirdi. Nihayet Rauf ve Bucknam Beyler General Williams ile birlikte 17 Aralık 1904 günü ABD Başkanı Thedore Roosevelt’i Beyaz Saray’da ziyaret ettiler. Rauf Bey İngiltere ve ABD’deki ziyaretlerinin asıl amacının denizaltılar hakkında bilgi toplamak olduğunu, ancak İngiltere’de bu hususta pek başarılı olamadıklarını anlattı. Bunun üzerine Roosevelt, “Pekiyi yüzbaşı, size bizim denizaltılarımızı göstersinler ve istediğiniz malumatı versinler” dedi. General Williams, Rauf ve Bucknam Beyler Başkan Roosevelt’e teşekkür ederek Beyaz Saray’dan ayrıldılar.

Rauf ve Bucknam Beyler Newport’a gelerek kendilerine refakat edecek bir subayla birlikte şehrin karşısındaki bir adada bulunan torpido istasyonuna gittiler. İstasyon komutanı kendilerine ABD Bahriyesinde başarı ile kullanılan Holland sınıfı Plunger adlı denizaltı hakkında ayrıntılı bilgiler verdi. Plunger denizaltısı büyük onarımını (overhol/overhaul) bitirip Newport’a yeni gelmişti. (ABD Bahriyesinde aynı adlı ikinci Plunger. Ancak bu bot dizel-elektrik sistemine sahipti.) Plunger ile bir deneme seyrine çıktılar. Satıhta 90 tonluk bu denizaltı ile su üstünde dizelle (7 mil süratle), dalarak (dalmış durumda 120 ton) batarya ile (5 mil süratle) seyrettiler. Botun dizayn derinliği 150 kadem/feet, personeli 9 kişi idi. Ayrıca satha çıkıp süratle dalış eğitimleri yaptılar.

New York’a dönen Rauf ve Bucknam Beyler 12 Ocak 1915’te Lake tipi denizaltıları dizayn eden ve inşa ettiren Simon Lake ile görüştüler ve kendisinden bu denizaltılar hakkında bütün bilgileri aldılar. (Lake’in son dizaynı olan Protector tipinin ana tahrik sistemi her biri 120 HP gücünde iki benzin motoru, batarya ve 75 HP gücünde elektrik motoruydu. Tekerlekleri vasıtasıyla dipte dolaşabiliyor ve dalmış durumdayken alt üstüvane ve kaportası yoluyla denize dalgıç/balık adam çıkarıp geri alabiliyordu.) Ancak ABD Bahriyesi salt savaş maksatları için dizayn edildiğini değerlendirdiği Holland dizaynını benimsemişti.

15 Ocakta Brooklyn’deki bir askeri tersaneyi gezerek gemi inşa teknolojisi, malzeme temini ve akışı gibi konuları incelediler.

Müteakip bir gün Bliss adlı torpido fabrikasını gezdiler.

Bucknam Bey New York’taki National Bank’ın müdürü ve diğer ilgilileriyle kredi imkânları, mali kolaylıklar ve benzeri hususlarda görüşmeler yaptı. Mali ve ekonomik konularda detaylı görüşmeler için bir heyetin İstanbul’a gönderilmesini talep etti.

1905 Şubat başında ABD’den gemiyle ayrılarak Cenova’ya geldiler. Burada da Mesudiye zırhlısının onarımlarının yapıldığı Ansaldo tersanesinde tetkiklerde bulundular. Bilahare vapurla Şubat 1905 sonunda İstanbul’a döndüler.

Dönüşte Bucknam Bey öncelikle gördükleri denizaltıların ve kullanacakları torpidoların teknik ve taktik özellikleri, inşaatın süresi, maliyeti, satın alma ve kredi imkanları ile diğer benzer hususları içeren detaylı bir rapor hazırlayarak tercümesi için Rauf Bey’e verdi. (Rauf Bey de bulabildiği her yerden belge, broşür, kitap, plan ve her çeşit faydalanılabilir doküman toplamıştı.) Bucknam Bey raporunda denizaltıların kıyıların ve özellikle İstanbul ve Çanakkale Boğazlarının korunmasında çok etkili olacağını, Holland tipi denizaltıların bu iş için en uygun olduğunu belirtti. Bu denizaltılardan birkaç tanesinin alınması ve bunları kullanacak subay ve mürettebatın da eğitilmelerinin gerektiğini ifade etti. Padişahın raporu çok beğendiği ancak denizaltılar hakkında daha fazla bilgi istediği, 15 gün sonra Bucknam Bey’e söylendi. Bunun üzerine Bucknam ve Rauf Beyler Padişah’a denizaltıların o güne kadar geçirdikleri gelişmeler, inşa şekilleri, nerelerde ve nasıl kullanıldıkları hakkında detaylı bir rapor vermeyi kararlaştırdılar. Böylece hazırladıkları yaklaşık 50 sayfalık yeni bir raporu bir hafta sonra İkinci Mabeynci Nuri Paşa’ya verdiler. Bilahare Nuri Paşa Padişahın son raporu da çok beğendiğini iletti. Bununla birlikte denizaltı tedariki hususunda bir teşebbüsü olmadı. (Devletin evvelce belirtilen sıkıntılar içinde bulunması, 1905 Haziran ayında Rus Potemkin zırhlısında denizcilerin isyan çıkarmasının Abdülhamit üzerindeki menfi etkileri, Osmanlı Bahriyesi karar vericilerinin denizaltının yakın gelecekte kazandıracağı avantajları yeterince değerlendirememeleri muhtemel nedenler olmalıdır.)

I. Dünya Harbinde müttefikimiz Almanya’nın ve düşmanlarımız İngiltere ve Fransa’nın (hatta Avustralya’nın) denizaltıları bizim denizlerimizde, boğazlarımızda ve sahillerimiz yakınlarında yoğun şekilde harekât yaparken (Her iki taraf da her ne kadar bazı denizaltı kayıpları vermiş ve başarısızlıklarla karşılaşmışlarsa da denizaltılarla pek çok ticaret ve savaş gemisi batırmışlardır.)[19] Osmanlı Bahriyesinin savaş içinde Fransızlardan ele geçirilen Turquoise (Müstecip Onbaşı) denizaltısı hariç tek bir denizaltısı dahi bulunmuyordu.[20] (Müstecip Onbaşı savaş sonunda Fransız Bahriyesine iade edildi.)

Birinci Dünya Harbinde Alman Bahriyesinin denizaltılarının, denizaltıcılarının ve denizaltı harbini sevk ve idaresinin, diğer bahriyelerinkilere nazaran daha üstün olduğu görüldü. Aynı zamanda denizaltının stratejik bir silah olarak tanınması denizci devletler tarafından genel bir kabul gördü. Bu harpte ve sonrasında Alman denizaltıcıları hakkında, Türk Bahriyesi ile de ilgili olmaları bakımından sadece iki örnek verilmesi yeterli olacaktır.

Birincisi, dört yıl süren savaşta 455.869 ton toplamında 195 gemi batırarak ve 34.312 ton tutarında 8 gemiye de hasar vererek Birinci Dünya Harbinin en çok gemi batıran denizaltı komutanı olan ve Alman İmparatorluğunun en büyük nişanı Pour’le Merit’e layık görülen, aynı zamanda batırdığı gemi adedi ve tonajı yönünden bu güne kadar hâlâ kırılamamış bir rekorun sahibi olan Lothar von Arnauld de Periere’dir. (İkinci Dünya Harbinde Alman denizaltıcılarının rekoru Otto Kretschmer’e ait olup 273.043 ton tutarında 46 gemi batırmış, 37.965 ton tutarında 5 gemi yaralamıştır. ABD denizaltıcılarının rekoru ise Richard O’Kane’e ait olup 227.323 ton tutarında 33 gemi batırmıştır.) Arnauld’un bir Fransız Topçu Subayı olan büyük babasının babası 26 yaşında bir düello sonunda Fransa’yı terk etmek mecrubiyetinde kalmış ve Prusya’da Büyük Frederik’in ordusuna katılmıştır. Dolayısıyla Arnauld Fransız - Alman kökenli bir denizaltıcı olarak, Frasa’nın da dahil olduğu Almanya’nın düşmanlarına karşı savaşta üstün başarılar kazanmıştır. 1931’de emekli olunca Türk Hükümetinden aldığı Deniz Harp Akademisinde öğretim üyeliği yapması teklifini kabul ederek Türkiye’ye geldi ve Atatürk’ün vefatına kadar strateji, taktik ve harp tarihi konularında dersler verdi. (Aynı zamanda Türk Donanmasında müşavirlik de yaptı.) 1936 yılında İspanya’nın Cadiz tersanesinde Alman mühendisleri tarafından inşa edilen fakat İspanya’daki iç savaş nedeniyle hizmete alınamayıp satışa çıkarılan E-1 denizaltısının satın alınmasını Türk Donanması ilgililerine önerdi. Parçalar halinde Hollanda’dan getirilen ve Cadiz’de monte edilen denizaltının ilk deneme dalışları da yine Alman subayları tarafından yapılmıştı. İspanya’ya giden Türk personel 29 Aralık 1936’da Valensiya’da gemiye Türk Bayağını çekerek Gür ismi verilen denizaltıyı Türkiye’ye getirdi.

İkinci örnek ise Karl Dönitz’dir. Birinci Dünya Harbinde UB-68 komutanı olarak 4 Ekim 1918’de geceleyin Sicilya adası güneyindeki sahasında karakolda iken, Malta’ya giden konvoydan bir gemi batırdıktan sonra sabah periskop umkunda yeni hücum mevkii alırken umkun muhafaza edilememesi sonucu botun süratle azami dalış umkundan da daha derine kayması, Donitz’i satha çıkmaya zorlamış ve satıhta kendini konvoyun ortasında bulmuştur. Denizaltı, refakat gemilerinin kesif ateşine maruz kaldığından gemi terk edilmiş, denizaltı da batırılmıştır. Dönitz ve gemiden kurtulabilenler İngilizler tarafından esir alınmıştır. Dönitz esaretten ancak Temmuz 1919’da kurtulmuş, Almanya’ya dönünce Deniz Kuvvetlerinin çeşitli kara görevlerinde ve torpidobotların komodorluğunda bulunmayı müteakip, 1934’te Emden kruvazörü komutanlığına atanmıştır.

1935 senesinde harp gücünü kuvvetlendirmeye çalışan Almanya (Versailles antlaşması gereğince denizaltı bulundurması ve inşa etmesi yasaklanmıştı) 18 Haziran 1935’te İngiltere ile imzaladığı deniz antlaşması ile İngiltere’nin toplam denizaltı tonajının %45’i kadar denizaltı inşa etmeye hak kazanmıştı. Almanya denizaltıcı yetiştirmek gayesi ile teorik kursunu Almanya’da ve stajını dost yabancı bahriyelerin denizaltılarında yaptırmak suretiyle denizaltıcı subay yetiştirmeye başladı. Bu kapsamda Türk Denizaltı Filosuna da her biri iki subaydan oluşan üç grup halinde altı subay gönderildi.

Dönitz’e 1935 Temmuz’unda Emden ile yaptığı uzak doğu seyri dönüşü Deniz Kuvvetleri Komutanı Reader tarafından yeni kurulacak Denizaltı Filotillası Komutanlığı tevcih edildi. Yanına da Binbaşı Thedsen verildi ve kendilerine 17 Ağustos’ta Berlin’den İstanbul’a hareket etmeleri emredildi. Bu ikili üçüncü grubu oluşturdu. İkinci grubun stajının son haftasında Türkiye’ye gelen Dönitz ve Thedsen Sakarya denizaltısında stajdaki subayların eğitimlerine nezaret ettiler. Ayrıca Denizaltı Eğitim Merkezini ziyaretle eğitim öğretim esaslarını incelediler. Türkiye’ye geliş, Dönitz’in Birinci Dünya Harbinde görev almış olduğu Breslau (sonradan Midilli) kruvazörü ve İstanbul’da geçen günlerini hatırlamasına vesile olması nedeniyle nostaljik bir seyahat oldu. Midilli harpte batmış olduğundan kendisini muharebe kruvazörü TCG Yavuz (Almanya’dan devralınan Göeben)’de yemeğe davet ettiler. (Dönitz 1 Eylül 1935’te de albay rütbesine terfi etti.) 15 günlük tetkik ve incelemelerin sonunda Almanya’ya döndüler.[21]

Cumhuriyet devrinde Türk denizaltıcılığının yeniden doğuşu, her şeyimizi borçlu olduğumuz yüce Atatürk’ün öngörüsüyle başlamıştır. Cumhuriyet devri denizaltıcılığı ayrı bir yazı konusudur.

Bugün Denizaltı Filomuzun vurucu gücü hepsi Alman dizaynı, bir kısmı Almanya’da bir kısmı da Gölcük Tersanemizde inşa edilmiş 12 denizaltıdan oluşmaktadır. (dört adet 1000 tonluk AY sınıfı, dört adet 1400 tonluk Prevze sınıfı ve dört adet de 1454 tonluk Gür sınıfı). Ancak yine Alman dizaynı ve hepsi Gölcük Tersanemizde yapılmakta ve yapılacak olan altı adet Havadan Bağısız Tahrik (HBT-Air Independent Propulsion/AIP) sistemli[22], 1845 tonluk Reis sınıfı (Type 214 TN) modern denizaltıların tamamı, 2022 yılından başlayarak 2027 yılına kadar, hizmete girmiş olacaktır. Satha çıkma / şnorkel yapma ihtiyacı duymadan su altında yaklaşık iki hafta kalabilen, günümüzde nükleer denizaltılar hariç dünyanın en modern denizaltıları sayılan bu tip denizaltılara malik olmakla muhakkak ki denizlerdeki menfaatlerimizin ve mavi vatanımızın koruyucusu olan Donanmamız ve Denizaltı Filomuz çok daha güçlenmiş olacaktır.

 

Faydalanılan Kaynaklar:

1.     Türk denizaltıcılık Tarihi (Raşit Metel)

2.     Dönitz, The Last Führer (Peter Padfield)

3.     The Turkish Submarine Fleet (Capt. Aydın Oktaykan)

4.     Dünya Denizaltıcılık Tarihi (E. Dz. Kur. Alb. Şamil Hızal)

5.     B. Amiral Karl Dönitz’in Hatıratı (Tercüme: Dz. Kur. Alb. Muzaffer Elaldı)

6.     Buckman Paşa (Ender Kuntsal)

7.     Osmanlıdan Cumhuriyete Yüzyılımızda Bir İnsanımız, Cilt I, (Cemal Kutay)

8.     Osmanlı Bahriyesinde İlk Denizaltılar Abdülhamid ve Abdülmecid (Evren Mercan)

9.     Çanakkale 1915 dergisi, Sayı 15, Mart 2013; Adı, Deniz Tarih Kitabına Demir Harflerle Yazıldı, Çok Başarılı Ama Mutevazıydı (Necmettin Özçelik)

10.  Bugnam Pasha, Ex-Admiral, Dead (The Ne York Times, May 30, 1915)

11.  Silent Fleet, 4th Edition (Howaldswere-Deutsche Werft GmbtH, Kiel)

12.  Hobart Paşa’nın Anıları (Sketches From My Life, Charles Hobart Hamden; Çeviren: Derin Türkömer, Hazırlayan: Kansu Şarman)

 

 


 

[1]    III. Ahmed’in 31 çocuğu olmuştur.

[2]    Narin yapılı bir çeşit kayık.

[3]    Surname: Divan edebiyatında şehzadelerin sünnet düğünleriyle hanım sultanların doğum ve evlenme törenlerini anlatan eserlere verilen ad.

[4]    Hammer şenliklerin Sirke Osman Paşa ile Padişahın yeğeni Ummetullah Sultanın 15 Eylül 1720 (12 Zi’l-ka’de 1132) tarihinde yapılan düğününden 4 gün sonra başladığını ve 16 gün sürdüğünü yazıyor. Bakınız: Osmanlı Devleti Tarihi (Geshichte des Osmanischen Reiches), Baron Joseph Von Hammer Purgstall, 14. Cilt, 64. Kitap.

[5]    Pneumataphore. Havanın içinden karbondioksidi çıkaran bir cihaz.

[6]    Bu denizaltının kullanılmış kâğıt ve mektup zarfları üzerine çizilmiş dizayn resimleri Gosport’taki İngiliz Bahriyesinin Denizaltı Müzesindedir.

[7]    Ancak 1996 yılında denizaltının battığı bölgedeki su altı araştırmaları sonucu enkazı bulundu.

[8]    Nordenfelt kurduğu şirket ile Palmcrantz makineli tüfeklerinin geliştirilmesini keza 37 mm.’den 57 mm.’ye kadar antitorpidobot toplarının dizayn ve imalatını yapmaktaydı. 1888’de şirketi Maxim ile birleşti.

[9]    O zamanlar bu gün klasik torpido dediğimiz güdümlü olmayan ve kendi pervanesi ile hareket eden torpidolara auto-motive veya auto-mobile (İngilizce “self-propelled” manasına gelmek üzere) torpido deniliyordu. Çünkü daha önce bir sırık ucuna bağlanan fünyeli patlayıcı maddeden oluşan ve örneğin ABD iç harbinde Hunley denizaltısının kullandığı silaha gönder torpidosu (spar torpedo) ismi verilmişti. diğer taraftan; hemen hemen bütün 19. yüzyıl boyunca, denizde kullanılan bir patlayıcı madde ve bir patlatıcı (fünye)’dan oluşan ve bu günkü anlayışımıza göre deniz mayını diyebileceğimiz düzeneğe torpido denilmiştir.

[10]   Nordenfelt II bu tersanenin inşa ettiği ilk denizaltıdır. Halen İngiltere’nin en önemli denizaltı inşa eden tersanesi olan Barrow tersanesi, günümüzde BAE Systems Submarines’e bağlı olarak İngiliz Bahriyesinin yeni tip nükleer denizatlısı olan Astute sınıfı denizatlıları (Astute, Ambush, Artful, Audacious) inşa etmiş/etmektedir. Tony Salter-Ellis’in Submarine Heritage Centre-Barnow için hazırladığı “The Submarine Heritage Centre History, Borrow Shipyard and Submarines” başlıklı yazıda (http://www.submarineheritage.com/history.html) 1886’da Barrow tersanesinin ilk inşa ettiği denizaltıların stim makineli ve Thorsten Nordenfelt’in sipariş ettiği iki denizaltı olduğu, bu denizaltıların nihayette Osmanlı Devleti ve Rusya’ya satıldığı belirtilmektedir. Abdülhamid’in gemiyle nakledilmek için söküldüğü ve Taşkızak Tersanesi’nde yeniden monte edildiği de belirtilmiştir. Keza ikinci denizaltının da Rusya’ya intikal sırasında battığı kaydedilmektedir. Bu bilgilerin ışığında Abdülhamid’in Nordenfelt II ve diğerinin de Nordenfelt IV olduğu ortaya çıkmaktadır. Nordenfelt III (Abdülmecid) de Cherstey’deki stim makineli tekne yapımcısı Des Vignes firması tarafından yapılıp parçalar halinde İstanbul’a gönderilmiştir. (Nordenfelt-Submarines, 16 April 2020, www.hisutton.com/Nordenfelt-Submarines.html) Ancak bazı kaynaklar her iki denizaltının da parçalar halinde İngiltere’de Chertsey’de Des Vignes ve Sheffield’deki Vickers & Sons tezgahlarında inşa edildiğini yazıyor. (Vickers & Sons Şirketi’nin 1897’de Barrow Gemi İnşa Şirketi’ni satın alana kadar gemi inşa faaliyetleri yoktu. Bu nedenle denizaltıların bu şirket tarafından yapıldığını düşünemeyiz. Muhtemelen Des Vignes’in inşa çalışmaları kapsamında Nordenfelt III’ün bir takım makine/mekanik aksamını imal etmiş olabilir.)

[11]   Evren Mercan 1849 Muğla doğumlu bir Rum olan Basil Zaharoff (Basileios Zacharias, Osmanlı nüfus kayıtlarında: Vasil Zaharyas) hakkında konumuzla ilgili olarak şu bilgiyi veriyor:

      “Basil Zaharoff, Nordenfelt şirketinin mümessilliğini yaparak Nordenfelt denizaltılarının Yunanistan, Osmanlı İmparatorluğu ve Rusya’ya satılmasında kilit bir rol üstlenmiştir. Basil Zaharoff, önce itibar arayışı içinde olan Yunanistan’a Nordenfelt I denizaltısını satmış ve hemen ardından Yunanistan’ın bölgedeki ezeli rakibi olan Osmanlı İmparatorluğu’nu da bu yeni icat denizaltının yaratacağı tehdit konusunda ikna ederek, Nordenfelt II ve III denizaltılarının satın alınmasını sağlamıştır. Son olarak Zaharoff, daha gelişmiş bir tasarımı olan Nordenfelt IV denizaltısının Rusya tarafından satın alınmasında aracı olmuşsa da, denizaltının teslimat esnasında yolda kaza geçirmesi sonucu, teslimi hiç bir zaman gerçekleştirilememiştir.” (Osmanlı Bahriyesinde İlk Denizaltılar, Abdülhamid ve Abdülmecid, s.62)

[12]   Bazı yabancı dökümanlarda (Örneğin: World Submarines, H. I. Sutton, C. Edward Davis; Sketches From My Life, Charles Hobart Hampten vb.) Abdülhamid’in İstanbul’daki tecrübeleri sırasında Üsküdar Sahili Önünde hedef olarak bulunan eski bir stimli gemiyi, dalmış durumdayken attığı bir adet Whitehead torpidosu ile batırdığı/vurduğu kaydedilmekteyse de bu hususta elimizde güvenilir bir belge mevcut değildir.

[13]   Raşit Metel’in Türk Denizaltıcılık Tarihi (I. Cilt) S.22’de yazdığına göre; Başvekâlet Arşivi Yıldız Hususi, sene 1305, numara 687’de İzmit’te tecrübeleri izleyen heyetin raporu ve numara 777’de de Bahriye Nazırının yazısı bulunmaktadır.

[14]   Yabancı neşriyatta Garrett’in rütbesi “Commander” olarak belirtilmektedir. İngiliz ve ABD bahriyelerinde Commander rütbesinin bizim bahriyemizdeki bu günkü karşılığı “Yarbay”dır.

[15]   Fransa 1899’da, ABD 1900’da, İngiltere 1901’de, Japonya 1904’te, Almanya ve Hollanda 1906’da, Avustralya da 1914’te denizaltı gemilerini donanmalarına kattılar.

[16]   Erol Mütercimler “Destanlaşan Gemiler” adlı kitabında denizaltıların başarılı torpido atışlarının II. Abdülhamid’in vehmine dokunduğu için kızağa çekilip çürümeye mahkum edildiklerini yazıyor. (Bakınız: Destanlaşan Gemiler, Sayfa 22, Kastaş A.Ş. Yayınları, İstanbul, Şubat, 1987). (Denizaltılar 1904 yılında hizmet dışı bırakılmışlardır.)

[17]   Bucknam Bey (Ransford Dodsworth Bucknam): ABD’de Cramp Tersanesinde inşa edilen Mecidiye Kruvazörünü Midilli adasına getiren ve Türk personeline devir teslimi müteakip gemi ile İstanbul’a gelen, Cramp tersanesi emrinde çalışan (özellikle gemilerin tecrübe seyirlerinde) sivil kaptan. (Osmanlı Bahriyesindeki ismi: Bagnam) Mecidiye, tersanenin sivil personeli ile Bucknam Kaptan tarafından 21 Nisan 1904 sabahı 04.00 civarında Midilli adasına getirildi. İtalya’da (Cenova’daki Ansaldo tersanesinde) onarımı yapılan Mesudiye zırhlısı onarımı müteakip daha önce Midilli’ye gelmişti. Rauf Bey bu gemide seyir subayı yardımcısı olarak bulunuyordu. (Mecidiye’den önce yine Nisan ayında İngiltere’de inşa edilen Hamidiye kruvazörü de İngiliz personelle Midilli’ye getirilmişti. Midilli’de Türk personele devredildi.) İtalya’da inşa edilen Alpagut ve Akhisar torpidobotlarının da Midilli’ye gelişini müteakip Hamidiye, Mecidiye, Alpagut, Akhisar ve Mesudiye’nin Midilli’den hareketi sırasında Rauf Bey motorlu bir flikayla Mecidiye’nin mendirekten çıkmasına yardım etmiş, bilahare Mecidiye’ye çıktığında Buchman Beyle tanışmıştı. Padişah Mecidiye’yi ABD’den getiren personelden 105 kişilik bir grubu sarayda ağırladı ve kendilerine nişanlar verdi. Aralarında Kaptan Bucknam ve başçarkçı olmak üzere toplam sekiz kişi İstanbul’da kalmaları için yapılan teklifleri kabul ederek yüksek maaşlarla Osmanlı Bahriyesi hizmetinde çalışmaya başladılar. Bucknam, başçarkçı, İkinci çarkçı, bir elektrikçi, üç kazancı, bir topçu). 33 yaşındaki Bucknam, Padişahın Osmanlı Bahriyesine katılma teklifini kabul etmiş, aynı zamanda Bahriye Vekâletinde müşavir olmuştur. 31 Temmuz 1904 tarihinde Kaymakam (Yarbay) rütbesi ile yaver olarak çalışması için beş yıl süreli bir sözleşme hazırlanmış ve Padişahın iradesi de alınmıştır. (Rauf Orbay da hatıratımda kendisine “Yaver-i Hazret-i Şehriyari” görevi verildiğini belirtiyor.) Bucknam Bey 3 Ocak 1907’de albay’lığa, 17 Kasım 1907’de de livaamiralliği (mirliva, tuğ/tüm amiral) terfi etmiş, 31 Temmuz 1909’da da Osmanlı Bahriyesi’ndeki hizmeti sona ermiştir. (Ancak ABD’ye dönmemiş Ottoman Anglo American Company’i kurarak İstanbul’da kalmış ve 27 Mayıs 1915’de İstanbul’da ölmüştür.)

[18]   Hüseyin Rauf (Orbay) Bey (Askeri hayatı): 1881 yılında İstanbul’da doğan Rauf Bey Koramiral Mehmet Muzaffer Paşa’nın oğludur. Bahriye Mektebinin lise kısmını (Bahriye İddadisi’ni) ve Harbiye kısmını bitirerek 1899’da Güverte Mühendis (Teğmen) rütbesi ile Bahriye zabiti (deniz subayı) oldu. 1901’de Üsteğmenliğe, 23 Nisan 1904’te de yüzbaşılığa yükseldi. Mesudiye zırhlısında görevli iken Akhisar torpitobotu komutanlığına atamasından beş gün sonra iyi İngilizce bilmesi ve bulunduğu görevlerde başarılan ile dikkati çekmesi itibarı ile Mecidiye kruvazörünü ABD’den Midilli adasını getiren, geminin Türk personele devrini müteakip Mecidiye ile İstanbul’a gelen ve Yarbay rütbesi ile Donanma’da danışman olarak alıkonulan Bucknam Bey’in yardımcılığına ve tercümanlığına verilmiştir. Bu görevde iken Bucknam Beyle birlikte anlatıldığı gibi İngiltere ve ABD’ye gitmiştir. 14 Kasım 1907’de Ön Yüzbaşı (Sağ Kolağası) olmuş. Balkan Harbinde 14 Ocak - 6 Eylül 1913 tarihleri arasında Hamidiye kruvazörü komutanı olarak Ege Doğu Akdeniz, Kızıldeniz İyon Denizi ve Adriyatik’te icra ettiği başarılarla dolu akın harekatı, kendisinin “Hamidiye Kahramanı” olarak tanınmasına yol açtı. (2 Temmuz 1913’de Binbaşılığa terfi ettirildi.) 20 Ocak 1915’de Bahriye Nezareti Birinci Daire Başkanlığına (Kurmay Başkanlığına) atanmış, 28 Eylül 1917’de Kalyon Kaptanı (Güverte Albay) olmuş, 5 Haziran 1918’de görevinden istifa etmiştir. 14 Ekim 1918 tarihinde Ahmet İzzet Paşa kabinesinde bahriye Nazırlığı görevine getirilmiş, 30 Ekim 1918’de heyet Başkanı olarak Mondros Mütarekesini imzalamış, 8 Kasım 1918’de kabinenin çekilmesiyle nazırlık görevi sona ermiştir. 3 Mayıs 1919’da askerlikten ayrılarak Mustafa Kemal Paşa önderliğinde diğer arkadaşlarıyla birlikte vatanın düşman işgalinden kurtarılmasına katılmıştır.

[19]   Sadece Çanakkale Boğazı ve Gelibolu Yarımadası bölgesindeki denizaltı harekâtından birkaç örnek verirsek; İngiltere tarafında B-11’in Çanakkale Boğazında, 13 Aralık 1914’te Mesudiye muharebe gemimizi, E-11’in de Bolayır önlerinde, 8 Ağustos 1915’de Barbaros muharebe gemimizi batırmalarını, Almanya tarafında ise, U-21’in İngiliz muharebe gemisi Triumph’u 25 Mayıs 1915’te Arıburnu güneyinde, Kabatepe önlerinde ve diğer bir İngiliz muharebe gemisi Majestic’i de 27 Mayıs’ta Seddülbahir, Teke Burnu önlerinde batırmasını zikredebiliriz.

[20]   Aslında I. Dünya Harbi başlamadan 29 Nisan 1914’te İngiltere’ye (Vickers Ltd.’in Newcatle-upon-Tyne’daki tersanesine) 31 Mayıs ve 30 Haziran 1915’te teslim edilmek üzere 2 adet ve 30 Nisan 1914’te de Fransa’ya (Schneider & Cie şirketinin Chalons-sur-Soane tersanesine) 30 Nisan ve 31 Temmuz 1916’da Toulon’da teslim edilmek üzere 2 adet olmak üzere 4 denizaltı sipariş edilmişti. Ancak savaşa Almanya tarafında iştirak edeceğimizi değerlendiren İngiltere ücreti ödenmiş ve inşaatı tamamlanmış ve teçhizi bitirilmek üzere olan muharebe gemimiz Sultan Osman’a el koymasından bir gün sonra, 3 Ağustos 1914’te denizaltıların inşaatını durdurdu ve bilahare el koydu. Bu botlar daha sonra tamamlanıp E-25 ve E-26 isimleri verilerek İngiltere Bahriyesine katıldılar. Fransa da Osmanlı Donanmasının 29 Ekim 1914’te müttefiki olan Rusya’nın Karadeniz’deki harp ve ticaret gemilerine ve bazı limanlarına taarruzunu müteakip 5 Kasım 1914’te Denizaltı siparişlerini iptal etti.

[21]   1 Ekim 1939’da Denizaltı Filosu Komutanı olan ve tuğamiralliğe yükselen, İkinci Dünya Harbinde Alman denizaltı harekâtını planlayıp icra eden Dönitz, Deniz Kuvvetleri Komutanının istifası üzerine Büyük Amiral (Grossadmiral/Grand Admiral) rütbesi ile Deniz Kuvvetleri Komutanı ve 30 Nisan 1945’de Hitler’in intihar etmesi üzerine de 1 Mayıs’ta Devlet Başkanı (son Führer) oldu. (Başkanlığı müttefiklerce tevkif edildiği 23 Mayıs’a kadar sürdü.)

[22]   Dünyada halen üç çeşit HBT mevcuttur. Bunlar Fuel Cell, Stirling Engine ve MESMA dır. Denizaltılarımızda kullanacağımız Fuel Cell (Yakıt Pili)’in ana girdileri Oksijen ve Hidrojen olduğundan atık maddesi de saf sudur (H2O). Dolayısıyla bota bir sıkıntı yaratmaz. Diğer taraftan esasen bir çeşit pil olduğundan gürültü yaratmaz, dolayısıyla denizaltı için çok önemli olan gemi içi sessizliğin sağlanmasına büyük katkı sağlar.

 

Dikkat! İzinsiz olarak kopya edilemez ve hiçbir yerde yayınlanamaz.

     
 Tümamiral (e.) M.Doğan HACİPOĞLU'nun Diğer Kitapları:
 
29 Ekim 1914 Osmanlı İmparatorluğunun Birinci Dünya Harbine Girişi
Doğan Hacipoğlu
Deniz Kuvvetleri Komutanlığı ;
İstanbul, 2003, 15.5 x 23.5 cm., Türkçe, Karton kapak.
ISBN No: 9754091595
 

Tümamiral (e.)M. Doğan HACİPOĞLU

DENİZALTI ALEMİNDE NELER OLUYOR ?
 
 

 

 
 

 

     
 

 

Denizaltıcılar Birliği Derneği Logosu

 
 

 

Copyright © 2007 Denizalticilarbirligi.